YA SEV YA TERK ET

Enflasyon yeniden çift haneleri gördü ama vıcık vıcık olmuş medyanın; magazin, spor, 3. sayfa haberlerinin arasında ve de abuk subuk polemiklerin altında kalınca kimse gündemine bile almadı.

Altın almış başını gidiyor, son bir yılın zirvesini görse de AYM Başkanı eğildi mi eğilmedi mi tartışmalarının üstüne çıkamadı.

AYM Başkanının eğilmesi önemsiz mi değil elbette ama hala gerek siyaset gerekse de bürokraside ve de aklınıza gelebilecek en olmadık makamda bile başbakanlıkla başlayan “düşük profilli” yetkisiz temsilci mantığının eğilmeyen bir bürokrat ya da siyasetçi bırakabileceğini mi sanıyorsunuz.

“Geç bunları anam babam geç bunları” Orhan Veli’nin dizelerinden Sezen Aksu’nun bestelediği ve Levent Yüksel’in okuduğu bir şarkı vardı hatırlayın.

Geç bunları anam babam geç bunları/ Bir kalemde/ Bilirim ben yaptığımı.

Onun için onlar da biliyor ne yaptığını da biz hala oturup aynı teraneleri birbirimize anlatıp duruyor, üstünde saçma sapan gergin tartışmalar yürütüyoruz. Neden?

Çünkü onlar böyle yapmamızı istiyorlar gözümüze soka soka yapıyorlar ama biz hala gözümüze batmış çapağın acısını duya duya çapağın varlığını inkar ediyoruz.

İşsizlik artıyor, enflasyon yükseliyor, dış ilişkilerde efelenip racon kesiyoruz ama Avrupa ile köprüler atıldı gemileri yaktık ama biz hala çakalın tekinin öz yeğeniyle yediği haltı, bir diğerinin otel odasında gayri meşru ilişkisine kurban gidişini Nusret’in eti nasıl taciz ettiğini, instagram da bilmem kimin ne kadar soyunduğunu okuyoruz daha doğrusu izliyoruz.

Okullar açıldı açılacak derken eğitimde öğretmen sürgünleri başladı. Daha önce açığa alınan sonra tekrar görevine iade edilen öğretmenler bölücülük vs. suçlamalarıyla nüfusu küçük milliyetçi saldırganlığı büyük illere sürgün edilmeye başlandı.

Bununla da bitmedi karı koca öğretmen olan ailelerden kimisi her biri başka ile gönderilerek eşler birbirlerinden bile sürgün edildi.

Aslında tüm bu olanlar, eskilerin ifadesi ve sloganıyla tek bir cümle ile özetlenebilir.

“Ya sev ya terk et”

Yoksa mesnetsiz ve haksız bir şekilde bölücülük suçlamasıyla sürgün edilen bir öğretmeni onu linç etmeye hazır bekleyen illere linç edeceklerin çocuklarına öğretmen tayin etmenin başka ne gibi maksadı olabilir.

Kendilerini kurtla temsil eden milliyetçi, ülkücü tabanıyla malum illere ya kuzu kuzu gidersiniz ya da istifa edersiniz demek değil mi bu.

Onu da geçtim TEOG sınavıyla tercih ettikleri okullara yerleşmeye çalışan öğrenci ve velilerini İmam Hatiplere kayda zorlamaya başladılar. Nasıl mı?

Önce İmam Hatipler proje okulu seçilmeye ve cazibesini arttırmak için bu okullara kayıt yaptıracaklara burs verileceği söylenmedi mi, ardından Fen ve Anadolu liselerinin kapasitesi olduğu halde kontenjanlarını azaltmadılar mı? Ardından basına da yansıyan ve açıkça “5. Sınıf öğrenci sayılarınızın en az yüzde otuz beşini imam hatip ortaokullarımıza kazandırmak için gerekli özenin ve hassasiyetin gösterilmesi…” denilerek kurumlara amirlerince yazılar gönderilmedi mi?

Ayrıca bir iddiaya göre, TEOG tercihleri sırasında okul müdürlerine, milli eğitim yöneticilerinin 400 puan ve üzeri alan her öğrencilerinize imam hatip liselerini tercih ettireceksiniz diye baskı kurduğu söyleniyor.

Ve özetle öğrenci ile velisinin önüne azdan seçmeli 3 seçenek konuldu. Ya özel okullara gidin ki buna gücünüz yetmeyecektir o zaman imam hatiplere gelin, buna da yok derseniz, maalesef yerimiz yok gidin evinizden okuyun açık öğretime kaydınızı yaptırın.

İmam hatiplere karşı olmak değil benim ki benimki iktidardakilerin arzu ettikleri insan profilini oluşturmak ve toplumu tek tipleştirmek için öğrenci ve velileri herhangi bir okula ya da tercihe zorlamaya karşı olmaktır.

Sürgünlerle aile mefhumuna, imam hatip kaydına zorlamakla da eğitime ne kadar önem verildiği ortada, dönem zorunlu eğitim dönemi değil zorunlu imam hatip eğitimi dönemine döndü.

Anlayacağınız her yerde her zaman “ya sev ya terk et”