YENİYİ ESKİYE BAĞLAMAK

YENİYİ ESKİYE BAĞLAMAK

Eğitim sözcüğünün Batı dillerindeki  kökü beslemek, yetiştirmek eylemine dayanır. Eğitimin ereği, kişileri onların en yetkin etkinliklerine yöneltmektir. Peki, insanın yetkinliği nasıl belirlenir? Kuşkusuz insandan yola çıkarak. İnsanın var olduğu andan itibaren eğitimin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Eğitim Sümerliler döneminde MÖ 3200 yılında başladı. Bu başlangıç bir anda tüm kesimi halkasına dahil edemezdi. Okuma yazma sınırlı bir çevreye hitap ediyor; saray, soylular, krallar,camii, kilise ve Sinagoklar eğitim öğretimden faydalanıyordu. Platon Akademia’yı, Aristo ise Lyceum’u açarak halkayı genişletiyordu. Sanayi devrinde Prusya’da 250 yıl önce fabrikalara benzer okullarda dört duvar arasına sıkıştırılmış sınıflarda eğitim öğretime başlandı ve çok geniş kesimlere ulaşıldı.Okul ikliminin temelleri böylelikle atılmış oldu.

Okullar çağ atlamak için birer kaldıraç görevi görür. Toplumsal başarıya okulda dökülecek alın teri ile ulaşabiliriz. Okul yolu ile bireylere kazandırılacak bilgi ve beceriler aklın, deneyin ve gözlemin süzgecinden geçtikten sonra sunulmaktadır. Okul, toplumun tüm olgularından girdiler alarak çıktı verir. Okulun çıktısı belli nitelikler kazanan öğrencilerdir. Dünyadaki mevcut eğitim sistemleri kapitalizmin istediği insan tipini yetiştiriyor. Okulların gayesi sadece doktrinleri aşılama, sosyalleşme aracı değil; öğrencilerin güç kazanacağı ve öz dönüşümlerini gerçekleştireceği yerler olmalı. Şu da unutulmamalıdır ki en iyi öğretmenler aynı zamanda en iyi öğrencilerdi, en iyi yazarların en iyi okurlar olduğu gibi. Okulları okul yapan binaların görkemi, malzemeleri değil; o okulda eğitim veren öğretmenlerin niteliği ve öğrencinin tüm değerleriyle işlenmesi gerektiği algısıyla da ilişkilidir. Bu noktada öğretmenliğin benim için sadece bir kariyer değil, dönüşüm sürecim olduğunu söylemek isterim. Öğrencimin aklına ve kalbine yerleşmek gibi bir derdim var. Ben öğrencim için neyin doğru olduğunu biliyorum, bilmek zorundayım. Öğrencilerim benim için saf ve yontulmamış birer mücevherdir. O halde iyi bir sarraf gibi amacım onların ışığını saçmak olur.

Toplumları ileri götüren bilgelerdir; para, şan, şöhret, etnik köken, soy, nüfus deği. Bu saydıklarımın hiçbiri bireyin aldığı eğitimden daha önemli olamaz. Öğretmenler sonsuzluğu etkiler ve etkisinin nerede nihayete ereceğini kimse kestiremez. Sokrates’in öğrencisi Platon, Platonun öğrencisi Aristo’dur. Pisagor, Tales’in eğitimini aldı. Yetişen bu filozoflar yalnız zeki, çalışkan, disiplinli, ufuk açıcı değillerdi. Bunlara yol gösteren kişiler fevkalade filozoflardı.

Eğitimde eğitmenin rolü tartışmasız bir önem arz etmektedir. Peki eğitmenin değişimi, dönüşümü söz konusu olabilir mi? Eğitimin duayenleri Howard Gardnee, Elizabeth Cohen, Robert Sloven, Bruce Joyce’tur. Bu değerli eğitimcilerin rakibi Tesla’nın Optimus’u mu, Boston Dynamiks’in Atlas’ı mı, Hanson Robotik’in Sophia’sı mı, IBM’nin AlphaGo’su mu olacak?

Tam da burada sormamız gereken bazı sorular var: Canlı öğretmenin yerini sanal sohbet robotları mı alacak? Öğrenciyi uygun öğretme yöntem ve tekniklerini kullanarak eğitebilecek mi? Dört milyar yıllık canlılık değişiyor mu? Akıllı tasarımlar mı olacağız? Ya son geliştirilen koku alabilen robotlara ne demeli? Bu değişimlerin sonunu siz de benim gibi merak ediyor musunuz? Bu sorularımızın cevabını zamanla alacağız.