YERLİ MALI SORUNLAR
- 24-12-2015 20:29
- 18250
Yerli malı yurdun malı, herkes bunu kullanmalı. Birçoğumuzun ilkokul yıllarından hatırladığı ve belirli gün ve haftalardan Yerli Malı Haftasının en klişe sloganlarından biri.
Hatırlarsanız o zamanlar yerli olmanın ötesinde, evden malları alıp götürdüğümüz okulun tıkış tıkış oturduğumuz sıralarının üstüne açtığımız küçük sofralarımızda neler neler olurdu. Cevizli sucuklar, pestiller, kuru üzümler, meyveler kekler, börekler, kuru pastalar.
O küçük sofralarımızda yoksulluğumuzu sıra arkadaşlarımızın yoksulluğuyla paylaşmak çok anlamlı ve eğlenceli gelirdi hepimize.
Artık hiçbir esprisi kalmamış, Cumhuriyetin kuruluş yıllarından kalma dışa kapalı ekonomi politikalarının ürünü bir uygulamaya döndü. 1946 yılından itibaren kutlanmaya başlayan Yerli Malı Haftası Türkiye’nin ve Türkiye toplumlarının temel siyasal zihniyetinin özetidir.
Küçük olsun benim olsun, benim (benden) olsun çamurdan olsun, benzeri deyimlerle de özetlenebilen bu zihniyet, ulusalcı milliyetçi kafanın dışa vurumudur aslında.
Batman’da Mehmet Şimşek Anadolu İmam Hatip Lisesinde kutlanan yerli malı haftasında çocuklar yedikleri yerli malı pastadan zehirlenince aklıma dank etti. Her ne varsa bizi zehirleyen, aslında hepsi yerli malı değil mi?
Sorunlarımız hep yerli malı, Kürt meselesi, Türk Milliyetçiliği yerli malı. Özgürlük, özerklik ve özyönetim yerli malı, laiklik, Kemalizm, Şeriatçılık yerli malı. Mezhepçilik Sünnilik, Alevilik yerli malı.
Ne kadar sorun ve problem yaratan başlık varsa hepsi yerli malı ve hepsi kutsal zırhına bürünmüş çekilmez kılıyor hayatı.
Bir tek yerli malı barışımız olmadı. Ve tutup yerli malı sorunlarımıza yurdun malı olmayan çözümler aramaya başladık. Kuzey İrlanda’ya baktık olmadı.
İspanya’da yetmedi Güney Afrika’da aradık çözümü yok yine bulamadık.
Anlayacağınız yerli malı yurdun sorununa dünya kazan biz kepçe bir çözüm bulamadık. Çünkü çözüm aradığımız falan yoktu. Çözümsüzlükten iktidar devşirmek peşindeydik hepimiz. Ki öyle de oldu. Bakınız son seçimlere o sorunlardan devşirilmiş bir iktidar yok mu tepemizde?
Dürüst olmak da kurtarmayacak bizi artık… Eskisi gibi hukuksuzluklarını ve adaletsizliklerini kılıfına uydurmak çabasında CHP ve Kemalist zihniyetin, askeri vesayetin, Türk Milliyetçisi bir faşizmin botları altında değil ben yaptım oldu diyenlerin kılıfsız kindarlığı ve dindarlığı altında eziliyor halk. Onlardan daha dürüstü var mı? Saklama gizleme ihtiyacı duymadan öğretmenini, memurunu, askerinin ailelerini çıkardığı şehirlerde sokağa çıkma yasağı ilan ediyor ve tanklar toplarla giriyor sokaklarına o şehirlerin.
Velev ki o sokaklarda silahlı katiller olsun, velev ki o sokaklar zalimlerin cephesine dönsün o sokaklarda yaşayan sivilleri de gözden çıkaracak kadar zalimleşmek niye?
Hatırlarsanız, 2004 yılında Kuzey Osetya Özerk Bölgesindeki Beslan kentinde çeçen militanların bir okulda 1.100 kişiyi rehin almasının ardından Putin yönetimi düzenlediği operasyonla rehineleri de gözden çıkararak yaklaşık 200’ü çocuk 330 rehinenin ölümüne yol açmıştı. O rehine krizi, o rehine katliamı Putin’i aklıma kazıyıp bıraktı.
Şu aralar Erdoğan’ın ve devletin diklenip durduğu Putin’i o olayla tanımıştım.
Şimdilerde bölgemizde yaşanan ve devletin adına terörle mücadele dediği ama kendi memurunu çekip bölge halkını tank ve toplarla vurduğu kentlerdeki evlerine hapsettiği 26 Temmuz - 30 Kasım tarihleri arasında sivil ölümlerin hepsi bir yana, 44 çocuk ölmüş 52 çocuk da yaralanmış diyorlar. 35 günlük bebek var bu ölen çocuklar arasında.
Şimdi neresinden tutup kimi savunacaksınız bu kirli savaşın içinde…
Peki bu işin silahla çözülemeyeceğini söyleyip, bu işin bir masada oturarak çözülebileceğine bizi inandıran, baldıran zehri içerim diyen kimdi?
Bakın o baldıran zehrini içmeyenler, o zehri 44 çocuğa içirdiler...