1 DAMLA KAN, 1 OY!

Böyle bir karşılaştırmayı yapmak bile çok iğrenç!

Oy ve kan…

Bu iki kelimeyi bir arada zikretmekten utanıyorum, iğreniyorum hatta korkuyorum.

Lakin yaşadığımız coğrafya, üzerinde yaşayan insanlar ve oynanan oyunlar, bize ne korkular, ne iğrençlikler ne utançlar yaşattı! Bir biz biliyoruz, bir de Allah!

Yeni bir sayfa için çıktık yola. Barış, huzur, kardeşlik dedik. İlk defa bu topraklarda bu kadar uzun süre kan akmadı. Ben diyeyim 100 yıl, siz deyin 200 yıl, hep kan aktı bu topraklarda. İnsanlarımız da toprağımız da kanın nemi ve kokusuna alışmıştı artık.

Taa ki bu içerdeyken can, dışarıdayken kin ve nefret veren sıvının olması gerektiği yere hapsedilmesine kadar. İnsanlar kan olmayınca, dünyanın renkleri ve zevklerini gördüler. Çevrelerini, insanları ve kendilerini…

Dünyanın yaşanması gereken bir yer olduğunu, yaşamak için de yaşatmak gerektiğini anladılar. Yıllardır yaşanan acıların anlamsızlığını yatırdılar masaya. İnatların, kavgalar ve dayatmaların gereksizliğini…

Huzur fidesini çok sevdi bu millet, kurutmamak, geliştirip büyütmek için de çok çabaladı. Baktı, korudu, kolladı, fide ağaç oldu, meyveye durdu, tam meyveleri yenecekken, birileri çıktı. Olmaz, yedirmeyiz size bu meyveyi dedi!

Ağacın dibine kibrit suyu döktüler!

Bizi o anlamsız kavgalara, inatlara ve dayatmalara sürüklemeye çalıştılar. Demokratik hak olan oy verme işlemini bile kan ile orantıladılar.

Şu kadar kan akarsa, şu kadar oy alınır!

Şu kadar oy alınmazsa, şu kadar kan akıtılır…!

İnsanlar huzur, barış ve kardeşliği gördükten sonra, asla eski günlerine dönmek istemez. Kurulan bu değirmenlere de su taşımaz. Ama susuz bile çalışsa, bu değirmenler insan psikolojisini bozar, toplumun kimyasını harap eder.

Bu durum, değirmeni çalıştıranlara çok da büyük bir kazanım sağlamaz.

Bu millet kan ile arasına mesafe koymayana, itibar etmez artık. Hele bir de sandıkla kanı özdeşleştirmeye çalışanlara…

Selahattin Demirtaş çok güzel söylemişti: “kim silahın gücünü kullanarak oy toplamaya çalışırsa, Allah bin belasını versin”

O gün de söyledim, bu gün de söylüyorum. Yüzde yüz katılıyorum. Oy, kan ve silah bir arada olmayacak argümanlar. Demokratik sistemin kurucuları ve bu sisteme sonradan entegre olanlar, bu sistemin gereklerini azami şekilde yerine getirmek zorundadırlar.

Hem öyle hem böyle derseniz, çelişirsiniz. Halk da bu çelişkileri asla atlamaz, affetmez.

Bir vatandaşın tırnağı kanadıktan sonra sizin aldığınız bin fazla oyun ne kıymeti var?

Bir insan hayatını kaybettikten sonra, sizin iktidarınızın ne anlamı var?

İnsanlar huzurla sokağa çıkmadıktan sonra, sizin kazanımlarınızın, sizin siyasetinizin, sizin insanlığınızın…

Düşünün, o ölecek, yaralanacak kişiyi, kardeşiniz, eşiniz, babanız olarak düşünün!

Onun bir damla kanı veya canı, meclise üç beş vekil göndermeye veya tek başına iktidar olmaya değer mi?

O artık yoktur, çocukları, eşi, dostu, akrabası, ana babası ömür boyu eksik kalmışlardır…

O acı, o hüzün, hangi siyasi zaferle silinebilir?

Tüm taraflara sesleniyorum, kan ile oy bir araya veya karşı karşıya getirilecek malzemeler değildir. Bunların aynı cümle içinde yan yana veya karşı karşıya koyulması, topluma yapılacak en büyük hakarettir.

İnsanlığa yapılmış ihanettir!

 

Seçimin bir şölen havasında geçmesi, her türlü sonucun büyük bir olgunlukla karşılanıp, hüzün ve sevince saygı gösterilmesi dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ