- 15-07-2020 16:28
- 6542
Bundan 100 evvel Kahramanmaraş’ta Nene Hatun’un çarşafına uzanan Fransız eli için Kurtuluş Savaş’ının ilk kurşununu sıkan bu milletin, tam 100 sene sonra bayrağına uzanan kahpe ellere direnmeyeceğini mi sandınız?
Fıtrat değişmez. Akan yine aynı kandır. Bilesiniz ki vatanına uzanan namlulara karşı bir gece de kamyon sürmeyi öğrenen Şerife Boz mücadele ruhunu, Kurtuluş Savaşında Kastamonu’daki cephaneleri Ankara’ya taşıma yolunda iken henüz 21’inde donarak şehid olan Şerife Bacı’dan almaktadır. Bu vatan bağımsızlığı için hayallerinden vazgeçenlerin ana yurdudur. Hem kader birliği hem isim birliği yapan anaların şefkatle ilmek ilmek işledikleri sevgi yurdudur. 100 yıl geçti. Ancak olası bir hainliğe karşı yaşayan o ruh değişmedi. Bir kahpe kalkışmaya karşı uzanan yumruklar hala aynı can alıcılıkta.
O gün 215 kg ağırlığındaki top mermisini omuzlarında taşıyan Seyit Onbaşı idi. 15 Temmuz gecesi bir milletin bağımsızlık mücadelesinin tonlarca yükünü omuzlarında taşıyan ve gözlerimin tanık olduğu en onurlu yürüyüşü yapan şehid Ömer Halis Demir idi. Babamın gözyaşlarına tanık olduğum ikincin geceydi. İlki annesini kaybettiği gündü. İkincisi vatanını kaybetme korkusuyla akıttığı yaşlardı. Ve bir ses:
“Milletimi sokağa çıkmaya davet ediyorum.”
Vallahi bu kez bu millet liderini kurtlar sofrasında bir başına bırakmayacak. Menderes’i ipten kurtarmaya uzanmayan eller bu kez liderini üç beş çapulcunun insafına bırakmayacak. Kefenimi alıp çıktım diyen bu adamın yanı başında olacak. Millet sevdasından uykusuz geçirdiği geceler hesabını sorar. Sorar hesabını yeni doğmuş evladına Recep Tayyip ismini veren Gazzeli baba. Bosna’yı bu adama emanet eden Aliya İzzet’i ağlatır. Birleşmiş Milletler’de hesabını sorduğu Aylan bebek yüzünü dönmez ilelebet.Bu gece evimde oturduğum her saniye bir mazlumu gücendirir. Zalimin zulmünü bilendirir. “Kalk vur” diyen şairin dizelerini incitir. Kalk!
“ Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın. Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın. Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin. Sen vururken de öldürürken de güzelsin.”
Bu vatanı sevmenin bedelini banka kuyruklarında bekleyen tiyatro sevicilere değil üzerinde beyaz tişörtüyle göğsünü tankın önüne siper eden aşkından gayrı teçhizatı olmayan adamdan sorun. Bir destan nasıl yazılır sorusunu üzerindeki onlarca emanetten vatanı için tek gecede vazgeçenlerden sorun. Anadan, yardan, evlatdan ta ki canından geçenleri dinleyin. Adamlığı pamuklara sararak büyüttüğü ikiz çocuklarının ikisini de tek gecede kahpe f16 pilotunun kalbinden vurmasıyla şehid veren baba Ali Oruç’a sorun.
“Ahmet sağ gözüm. Mehmet sol gözümdü. Vatan sağolsun.”
Bize; sahte direnişlere, onursuz yürüyüşlere, kula kulluk eden ipotek zihinlere, emperyal güçlerin köleliğine hazır tüm zavallılara karşı vatanının selasını okumamak için canlarının selalarını okuyan kahramanlarımız yeter.
251 Şehidime…
Vallahi Ömer yaşasaydı, o gece hainlerin kurşunlarına siper olan sırtınızı sıvazlar… Peygamber başınızı okşardı. Uhut’ta okçular tepesini terketmeyen tek sahabe Hamza direnişinizden öperdi. Yaşasaydı Amine Anne o gece yatmış bedenlerinize şefkat örtüsünü örterdi. 15 temmuz gecesi kanlar içinde yatmış bedenleriniz şehitliğinizin nişanesi. Öyle ölüler var ki yaşayanlardan da diri.
Bizlere hakkınızı helal ediniz.