- 15-01-2021 16:05
- 58
Yasaklar gelmeden önce yazmıştım. Paylaşıp paylaşmama arasında kaldım. Sonradan karar verdim belki de paylaşmalıydım.
…
Bu şehrin baharı yoktur, ya kıştasındır, ya da yazda.
Bahara özlemle…
İnsan şehrin sıcağında bazen buhar olup uçmak istiyor. Nemi cabası. Sevince katlanılabiliyor demekki!
Her neyse bunları yazarken aklıma birden geldi: Hani ıssız adaya gitseniz yanınıza alacağınız üç şey var ya düşünün bakalım ne olurdu. Sanırım iki şey bana yeterliydi, fazlası başkasının olsun. Belki o başkası dört dilekte bulunmak isteyecekti.
- Bolca kitap
- Çokça huzur
Aslında konuya girmek istemiyorum ama ilginç bir şekilde de yazmak istiyorum.
Bulunduğumuz duruma şükretmek diye bir şey var…
Mesai çıkışı arkadaşımla birlikte çay bahçesine gittik. Semaveri istedikten sonra mavinin ve yeşilin içinde etrafa bakmaya başladım. Sessizlik dünyanın en güzel şeylerinden biri diyebilirim. Gözlerimle etrafı gezinirken sesli sesli ağlayan genç birisi gözüme ilişti, can sıkıcı bir durumdu. Ona odaklanmışken çaylarımız da gelmişti, çayların geldiğini bile farketmedim. O genci düşünürken acaba ne derdi var diye içimden geçirirken birden bir genç kız yaklaştı yanına, kollarından sarsarak sert bir tavırla bir şeyler anlattı. Sonrasında çekip gitti. Genç adam gidenin arkasından daha da şiddetli bir şekilde ağlayarak bakakaldı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken arkadaşıma, baksana insanların türlü türlü dertleri var, terkedilmek bu kadar ağlatır mı acaba demeye kalmadan bir çocuk ağlaması duydum. Kafamı ağlama sesine doğru çevirdiğimde çocuk yerdeydi. Muhtemelen ayağı bir yerlere takılmıştı. Yan masada oturan birisi yerinden kalkıp çocuğu sevip okşayıp, kucaklayarak yerden kaldırdı. Biz tam da iki masanın ortasında kalmıştık. Diğer taraftaki masadan annesi koşarak yanına gitti, çocuğun gözyaşlarını siliyor sevgi dolu cümleler kuruyordu. Yanımızdan geçerken ne güzel anne diye içimden geçirdim, kadına gülümseyerek baktım o da bunu hissetmiş olmalı ki bana gülümseyerek selam verdi. Kucağındaki çocuk susmuştu bizim masaya yaklaşınca. Erkek çocuğuna benziyordu saçları çok kısa kesilmiş, yüzünün renginin de soluk olduğunu fark ettim. Annesi sanki birilerine bir şeyler anlatmaya ihtiyacı varmış gibi; sürekli düşüyor, farkında değil durumunun, çocuk işte dedi. Ardından arkadaşım ‘hayırdır nesi var’ diye sorması üzerine anne başladı anlatmaya. Oturmasını rica ettim ama ayakta kalmada ısrar etti.
‘’Üç yaşına girdiğinde bir sorunu olduğunu anlamıştık, doktora gittik ve göz kanseri teşhisi koydular. Gözünün birini bu süreçte kaybetti, farkında olmadığı için sürekli bir yerlere çarpıyor ve düşüyor,’’ dedi. Anneden gözlerimi alarak çocuğa döndüm henüz dört yaşlarındaydı, hüzünle yutkunup geçmiş olsun diyebildim. Annesi devam etti ‘’Altı aydır kemoterapi görüyor. İstanbul’da yaşıyoruz, buraya bir tedavi denemek için geldik ama o da olmadı. Bir yıldır yavrumun bir nefesi için canımı dişime taktım gitmediğim yer yaptırmadığım tedavi kalmadı. Ama sürecin uzun olduğunu biliyorum ne yapayım ben de anneyim işte,’’ dedi. Kadın konuşurken bağırarak ağlamak geçti içimden. ‘’Elimden geleni yapıyorum ama onun bu yaşam mücadelesi bana daha da güç veriyor. Sizi çok üzdüm, kusura bakmayın ne olur, biriyle konuşmaya çok ihtiyacım varmış özür dilerim.’’ dedi. Biz de ‘olur mu isterseniz masamıza gelin, estağfurullah ne kusuru.’ Teşekkür etti ve kalkacaklarını belirtip masadan ayrıldıktan sonra ‘iyi akşamlar’ dileyerek çay bahçesinden ayrıldı.
Umarım acil şifalar bulur seni çocuğum, bir gün bir yerlerde belki yine karşılaşırız. Annen bu defa senin hastalığından değil de başarılarından gururla bahseder.
Şimdi efendim gel gelelim bize hadi bakalım o ağaçların rengi yeşil mi ya da deniz hâlâ mavi mi? Y a sizce? Çayı yudumlamak nedir çaya bakmadık bile. Kendime geldiğimde o genç geldi aklıma dönüp baktığımda orada değildi. O gencin acı çektiğini düşünüp hayıflanırken minicik yüreğiyle onca acıya maruz kalan bir çocuğu ağlayana kadar fark etmemiştik bile.