- 13-12-2015 19:35
- 58
Nasıl başlayacağımı bilmiyorum!
Böyle bir fiilin Müslümanlıkta ve insanlıkta yeri olmadığınıysa çok net biliyorum!
Sadece Camiiler için söylemiyorum, aynı şey kilise ve havralar içinde geçerli.
Hiçbir ibadethane, içinde Allah'ın adı zikredilen hiçbir yapı, böyle bir muameleyi hak etmiyor. Böyle bir muameleyi ne Müslümanlık nede insanlık kabul etmiyor!
O zaman niye Camilerimizi yakıyorlar?
Ne adına?
Biz niye yaktıklarını çok iyi biliyoruz. Onlarda çok iyi biliyorlar. Lakin kimin adına yaktıklarını bildiklerinden emin değilim!
Bunların kafasına “sizin özgürlüğünüzün önündeki en büyük engel İslamiyet’tir” fikrini yerleştirenler, bugün meyvelerini topluyorlar.
Kimse bize masal anlatmasın, o yaktı şu yaktı, şöyle oldu böyle oldu! Biz kimin Allah’a, Allah’ın adamlarına ve Allahın evlerine, nasıl yaklaştığını biliyoruz!
Allahu Teala, Bakara süresinin 114 üncü ayetinde:
“Allah’ın mescitleri içinde, Allah’ın isminin anılmasını men eden ve o mescitlerin harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? İşte o zalimler yok mu, onların bu mescitlere korka korka girmekten başka hakları yoktur. Bunları yapan o zalimlere, dünyada büyük bir felaket ve mahrumiyet, ahirette de büyük bir azap vardır.” buyurmaktadır.
Allah’ın bu büyük felaketi göndereceğinden hiç şüphemiz yok. Lakin bazen zaman tanır Yüce Yaradan.
Hepimiz biliyoruz ki “küfür devam eder ama zulüm asla!”
Önce dört ayaklı minarenin ayaklarını kurşunladılar, sonra Kurşunlu camiini yaktılar. Yetmedi, Fatih camisini yağmaladılar…
Ebrehe Kâbe’yi yıkmaya süper ordusu ve filleriyle gelince, Mekkeliler şehri terk eder.
Mekke’nin eşrafından olan, Peygamberimiz (SAV)’in dedesi Hz. Abdulmuttalip, Ebrehe ile görüşmek ister. Ebrehe hemen huzuruna davet eder.
Hz. Abdulmuttalip, askerlerin benim develerime el koymuş. Söyle develerimi versinler, der.
Kibirli komutan Ebrehe, küçümser bir tavırla, “bende seni bir şey sanmıştım, ben sizin kutsal mekânınızı yıkmaya gelmişim sen hala develerini korumanın peşindesin, der!
Hz. Abdulmuttalip, “ben develerin sahibiyim, onları korumaya geldim. Kâbe’nin de bir sahibi var ve O, onu korur” demiş.
Hz. Abdulmuttalip, develerini alıp gitmiş. Ebrehe ise bütün pervasızlığı ve kibriyle Kâbe’ye yürümüş!
Filler durmuş, Ebrehe akıl edememiş!
Hayvanların aldığı mesajı, Ebrehe alamayınca, minik kuşların minik gagaları, Ebrehe’nin o çok güvendiği süper gücünü darmadağın etmiş.
Kâbenin sahibi Kâbe’yi tek bir insanın olmadığı yerde, minik kuşlarla korudu, saldıranı helak etti!
Malum yakma işini birileri inkar ediyor, yakında göreceğiz Allah Ebabilleri kimin başına gönderdiyse, onlar yaktı o camiyi. Onlar sıktı o minarenin ayaklarına kurşunu. Onlar susturdu ezanları diyeceğiz!
Allah Resulünün, konu ile ilgili hassasiyetlerini bildiren birkaç hadisine de bakmak lazım.
“Beldelerin Allah’a en sevimli yerleri mescitlerdir.” (Müslim Mesacid, 288)
“Mescidler yeryüzünde Allah’ın evleridir. Gökteki yıldızların yer ehlini aydınlattıkları gibi, onlarda gök ehlini aydınlatırlar.” (Heysemi, Mecmeuz-Zevaid 117)
Allah’ın ve Resulü’nün sevdiğini, eğer birileri sevmiyorsa ve bunun da ötesine geçip yakıyorsa, bizimde onlara olan sevgi, destek ve müsamaha sınırlarımızı tekrar bir kontrol etme vaktimiz gelmiş demektir.
Belki olayın şiddetine mukabil çok anlamlı olmaz ama bir özür, tekrarlanmayacağına dair bir teminat belki halkın nazarında küçük bir ışık olabilir!
İnkâr ve tekrar, ikrar ve iflas olur!
Bizden söylemesi!
Allahın evlerine zarar verenlerin, Allah'ın Kahhar ismiyle muamele görmeleri duasıyla, sağlıklı ve mutlu kalın.