- 08-05-2024 00:00
- 07-05-2024 16:29
- 152
Seçimler bitti. İşler rayına oturdu. Şimdi sırada Anayasa değişikliği var. Malum uzun zamandır yeni bir Anayasa için taleplerde bulunuluyor. Cumhuriyet Döneminden beri yapılan Anayasalar emri vaki ve Askeri darbe ile kabul edilmiştir.
Düzenlenen bu yasalarda halkın dini, dili, yaşam biçimi, inançları, kültürü, tarihi ve geçmişi tamamen göz ardı edilmiş, belki de düşman unsur olarak kabul görmüştür. Bu nedenle de sürekli olarak toplumun diline, dinine, gelenek görenek, örf ve adetlerine düşman, yabancılara uyumlu yasalar oluşturulmuştur.
Yasa düzenleyiciler, çoğunlukla ülke kültürüne yabancı, yabancı kültürlere aşık, geçmişini ve atalarını reddeden, asimile olmuş azınlıklardan oluşan, kanun ve ilkelerde Mason ve Yahudi locaların etkisinde kalan sahte kahramanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Osmanlının Devlet mirası üzerine kurulan küçük devletler, ülke halklarıyla sürekli bir çatışma içerisinde olmuşlardır. Yetiştirdikleri nesiller, geçmişlerini ve kültürlerini inkar etmiş, kuklası oldukları güçlere hizmet eder hale gelmişlerdir. Bu nedenle halk ve iktidar sürekli bir çatışma içinde olmuştur.
Bugüne kadar çıkarılan Yasaların hiç birinde, çoğunluğu oluşturan Müslüman halkın hakları gözetilmediği gibi hür ve özgür bir şekilde yaşamalarına da müsaade edilmemiştir. Üstelik inanç sahipleri sürekli baskı ve tehdit altında tutulmuş, ne inandığı gibi yaşayabilmesine ve ne de inancı doğrultusunda hayatını sürdürmesine müsaade edilmiştir.
Irkçılığın ön plana çıktığı, dillerin yasaklandığı, tüm insanların zorla ve baskı ile “Türk olmaya zorlandığı, tüm varlıkların Türk varlığına feda edildiği” bir yönetim ve bu yönetimi ayakta tutan Yasalar oluşturulmuştur.
Aynı şekilde fark dil ve lehçelerde baskı altına alınarak yasaklanmış, bilhassa Kürtçe, Kürt dili ve Kürt Halkı üzerinde akıl almaz oyunlar oynanmış, zulümler işlenmiştir. Ve hala bu durum sürmektedir.
Ne 1924, ne 1961 ve ne de 1982 anayasalarında Türkiye da yaşayan halkın geçmişteki din ve dili ile bağ kurulması hoş görülmediği gibi müsaade de edilmemiştir. Geçmişteki atalar ile geleceğin evlatları birbirine düşman kılınmışlardır.
Oysa bu günü var eden geçmişteki anlayış ve hoş görüdür.
Devletin kurucu ve yasa koyucuları Anayasa da ilk dört maddeyi “değiştirilemez” veya “değiştirilmesi teklif bile edilemez” prensibine dayandırarak sorunları çözecek tüm yolları kapatmışlardır. Aynı zamanda 2. Madde de “temel ilkeler” adı altında “Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;” şeklindeki uygulama zorunlu hale getirilmiştir.
Yine “Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı; temel ilkesi ile Anayasalar sınırlandırılmıştır.
Hal bu iken ve bu şartlar değiştirilemeyeceğine göre Yeni bir Anayasa yapmak nasıl mümkün olacak ve nasıl gerçekleştirilecektir?
Bu güne kadar hukuk dili ile “Katı (sert) anayasa” olarak kabul edilen 1982 Askeri darbe Anayasası için nasıl bir değişiklik yapılacak ve ne tür Yeni bir Anayasa hazırlanacaktır?
Bu konuların iyi bir şekilde irdelenip incelenmesi gerekmektedir.
Asıl soru Yeni bir Anayasa mı yapılacak, yoksa halkın gözü boyanarak sadece Partiler için eski anayasa onarılacak mıdır? Bu önemlidir.
Devletin üst zirvesinde Yeni bir Anaysa yapma ihtiyacı hissedilmiştir. Fakat nasıl bir Anayasa yapılacağı belli değildir. Partiler arasında yeni Anayasa yapımı için görüşmeler başlatılmıştır. Fakat nelerin değişmesi gerektiği veya nasıl bir Anayasa yapılacağı belirsizdir.
Kopartılan yaygaralar “bir kaşık suda fırtına koparmaktan” öte olmalıdır. Halkın hayati menfaatleri göz önüne alınmalıdır. Sadece partilerin iktidarlarını sürdürebilmeleri için düzenlemelerin yapılması toplumu rahatlatmayacaktır. Yeni bir Anayasa da yapılmış, olmayacaktır.
Müslüman halkın fedakârlığı ile var olan devletin bekası islama inanan insanların inançlarını ve yaşam tarzlarını hür ve özgür bir şekilde, kimsenin baskı ve zorlaması altında kalmaksızın sürdürebileceği, Allah’ın emir ve yasaklarının başta Atatürkçülük ve Kemalizim olmak üzere hiçbir izm ve putperestliğin baskı ve etkisi altında kalmaksızın sürdürebileceği bir Anayasa oluşturulmalıdır.
Her şeyden önemlisi halkı bölmeye, kine, adavete, düşmanlığa yol açan ve “Türk milliyetçiliği” ile başlayıp “Türk Varlığı ve Hâkimiyeti” ile biten ve ülke de yaşayan Başta Kürt Halkı olmak üzere diğer Halkların da eşit hak ve hürriyetler doğrultusunda yaşayabileceği bir Anayasa yapılmalıdır.
Müslüman Aile yapısı, Neslin maddi ve manevi olumsuzluklardan korunması, Aklın, ırzın, namusun, izzetin, şerefin, hayânın ve ahlakın korunması ve daha bunlar gibi nice insani değerler Anayasa da düzenlenecek temel ilkeler olarak yer almalıdır.
Aile yapısını bozan, toplumsal ahlakı ifsat eden, yasaların toplumumuza dayatılmasına son verilmedikçe Anayasa yapmanın bir faydası olmayacaktır.
Bu konuda Sivil Toplum kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir. Bilhassa İslami kurum ve Kuruluşlar, cemiyetler, cemaatler, dernekler, tarikat ve oluşumlar bu konuda gerekli hassasiyeti sonuna kadar göstermek zorundadır.
Aynı zamanda Kürt Dili ve Kürt hakları ile yola çıkmış ve ister İslam’i, ister gayri islam’i kurum ve kuruluşlar da Yeni Anayasa da hakların savunulması için çok titiz ve kalıcı çalışmalar yapmalıdır.
Bu konunda tabi ki en büyük görev ve gayret İslami Parti, cemiyet, cemaat, tarikat, dernek ve yapılar ile benzeri kuruluşlara düşmektedir.
Mesele; Gazze, Kudüs ve Mescidi Aksa meselesinden çok daha önemlidir.
Müslümanların Rabbi olan Allah azze ve cellenin istediği yaşam tarzı can, mal, akıl, nesil ve din emniyetinin sağlanması ile gerçekleşir. Bunları sağlamanın yolu da Anayasanın bunlara uyumlu hale gelmesidir.