- 08-05-2024 00:01
- 08-05-2024 10:00
- 208
Bütün anneler çocuklarının başarılı olmasını ister. Bundandır ki daha çocuk doğmadan onun için planlar kurar, programlar yapar, geleceğini tasarlar. Hangi alanda onu yetiştirmek isterse, o konuda kendisini yetiştirmeye, o konuyla ilgilenmeye başlar. Çocuk doğar doğmaz onun için bir yaşam kalıbı hazırdır. Anne eliyle ince ince örülmüş bir hayat elbisesi bu. Çocuğun duygularından, hislerinden, düşlerinden, ihtiyaçlarından, beklentilerinden, isteklerinden arınmış, annenin kendi yaşam birikiminden ördüğü ve hayalleriyle süslediği bir libas bu. Zaman geçtikçe, bu elbise eskimeye, çocuğa dar gelmeye başlar. Oysa anne kendi zamanından aldığı düşlerle bunu çocuğa giydirmeye ısrar eder. Hal böyle olunca anne ve çocuk arasında iletişim kopar ve zorlayıcı bir duygu devreye girer. Çocuk mutsuz, anne huzursuz olur.
Elbette hiçbir anne kendi çocuğunun kötülüğünü istemez. Onun mutlu ve başarılı olmasını ister. Bu sebeple evde ders çalışmasını, ödevlerini zamanında yapmasını söyler. Onu kurslara yazar, ihtiyacı olan kitaplarını temin eder. Notlarını takip eder. Hatta kendi çocuğundan önce sınıftaki başarılı öğrencilerin notlarına bakar ve kendi çocuğunu onlarla kıyaslar, mukayese eder, ona öğüt verir, nasihat eder. Tüm bunlar elbet çoğunun başarısı için ve başarının doğal sonucu mutlu olması içindir.
Fakat annenin göz ardı ettiği bir nokta var. Bilişsel bir kapasiteye sahip her çocuk mutlu değildir. Her çocuk özeldir ve ilgileri, yetenekleri farklıdır. Her öğrencinin ihtiyaçları birbirinden ayrıdır. Ve kendi zamanının elbisesi artık eskidi. Yamayla dikiş tutmaz. Çocukları kendi zamanına göre değil, onların zamanlarına göre yetiştirmek zorundayız. Çocuklar bizim çocuklarımız ama duygular, düşünceleri onlarındır, bizim değil. Halil Cibranın dediği gibi:
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Kendi yolunu izleyen hayatın oğulları ve kızları onlar.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da size ait değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde saygıyla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Çoğu anne, çocuklarını geleceğe hazırlamak yerine, hazırladıkları geleceği onlara sunmaya çalışır. Akademik bir başarı hikayesi üzerine kurgulamış bir gelecek çocuğa kaygı, öfke, stres ve huzursuzluktan başka bir şey getirmediğinin farkında olmadan.
Sınava hazırlanan çocukların olduğu evlerin içi bir kaygı fıçısı gibi. Sürekli çocuğa yüklenen bir gerginlik hali. Neden ders çalışmıyorsun cümlesi annelerin ağzından düşmüyor ve bu söz her söylendiğinde çocukların başına bir balyoz gibi iniyor. Başlarından, ayakuçlarına inen bu sızı sonra öfkeye, daha sonra huzursuzluğa dönüşüyor.
Mükemmeliyetçi bir anne tarafından yetiştirilmiş çocuklar, bu stresi, kaygıyı, gerginliği, iç huzursuzluğu bir ömür boyu taşırlar. Ne kadar başarılı bir hayatları olsa da mutlu olmayı başaramıyorlar.
Çocuklardan bana hep gelen memnuniyetsizlikler; hocam annem beni anlamıyor. Sürekli ders çalışmamı istiyor. Bıraksan yemek yeme diyecek. Mola verdiğimde, dinlendiğimde sürekli neden masanın başında değilsin, neden çalışmıyorsun diyor. Ben bir robot değilim, insanım hocam. Benim de ihtiyaçlarım var. Arkadaşlarımla buluşmaya, muhabbet etmeye, gezip dolaşmaya, ailecek pikniğe gitmeye, film izlemeye, müzik dinlemeye, gönüllü aktivitelere katılmaya, sınavsız, stressiz zamanlar geçirmeye, benim de ihtiyacım var hocam. Ama annem beni hiiiç an-la-mı-yor diyorlar.
Sınav odaklı bir sistemde maalesef çocukların çoğu ders çalışarak, test çözerek, sınavlara hazırlanarak zamanını geçiriyorlar. Rekabet şartları yüzünden anneler çocuklarıyla olan ilişkilerinde sorunlar yaşıyor. Çocukların keyif alacağı vakitler azalıyor. Okumaktan zevk almıyorlar. Sürekli gergin ve tedirginlik hali var üzerlerinde. Sanata, kültürel aktivitelere ilgilileri, merakları düşük. Çoğunun kaliteli zamanlar geçireceği ve mutlu olacağı bir hobisi bile yok. Fiziksel etkinliklerden yoksunlar. Uyku düzenleri yok. Mutsuz ve huzursuzlar. Oysa, çocukluğunu doya doya yaşamamış bir insanın hayatta mutlu olma şansı yoktur diyor Doğan Cüceloğlu hocamız.
Kıymetli anneler, tüm derdiniz, tasanız, kaygılarınız çocuklarınıza iyi bir yaşam sunmak ve onlara iyi bir gelecek hazırlamaktır, biliyorum. Uykusuz gecelerinizin sebebi, çocuklarınızın mutlu olacağı bir hayat içindir, biliyorum. Biliyorum ki hiçbiriniz çocuğunuzun kötülüğünü istemez, üzülmesini, mutsuz olmasını hiç istemez. Tüm endişeleriniz, iyi niyetiniz içindir. Lakin çocuklara sürekli bilginin yüklendiği, bir at yarışı gibi rekabete tutulduğu, sürekli test çözmeye, ders çalışmaya mecbur bırakıldığı bir sisteme çocukların sevincini kurban etmeyelim.
Bırakalım onlar kendi yolunu bulsunlar. Biz istediğimiz zaman değil, onlar talep ettiğinde onlara yardım edelim. Zorunlu bir eylemin doğuracağı sonuç, öfkedir. Onların en çok sizinle kaliteli vakit geçirmeye ihtiyacı var. Onları anlayalım. Empati kuralım. Zorla bir ata istemediğin bir yemi verdiğinde kusar. Çocuklarda da bu böyledir. Onlara zorla birşey öğretemeyiz. Onları, ilgi duyacağı, seveceği alanlarda destekleyelim. Yetenekleri doğrultusunda, becerileri ölçüsünde kendilerini geliştirsinler, yetiştirsinler. Sizin onlara verebileceğiniz en büyük armağan; mutlu olacakları bir hayattır. Bu da onları anlamanızla mümkündür.
Çok kıymetli anneler! Çocuklara: Sizi en çok ne mutlu eder? diye sorduğumda bana hep ailemle zaman geçirmek diyorlar. Çocukların en çok size ihtiyaçları var. Sizinle konuşmaya, sizinle oynamaya, sizinle muhabbet etmeye, sizinle zaman geçirmeye ihtiyaçları var. Onlara daha fazla kulak verelim, dinleyelim, anlayalım.