BAŞBAKAN DA AĞLARSA, TÜRKİYE AĞLAR…

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun titrek ve melodram sesinin tonajında, gözyaşlarında tonlarca gizli itiraflar yatıyor gibiydi.

Anlatmadığı, anlatamayacağı itiraf etmediği, edemeyeceği ve tüm halkı üzen, aç ve yoksul bırakan, haklarını ve hukuklarını, yarınlarını etkileyen yüklemler yatıyordu.

Öznesi hep aynı kişi ve şahsi politikalarına hizmet etmenin direktiflerini yerine getirmenin çaresizliği ve pişmanlığı gizliydi, örtülüydü.

İşin bu boyuta gelebileceğini, ülkenin tümü direk veya dolaylı olarak negatif etkileneceğini, ölümlerin aileleri fevkalade üzüp ağlatacağını, ağlatmaktan da kat kat öte adeta yıkacağını, sıra sıra dizilen şehit cenazelerinin halkın bağrını kor (ateşler)le yakacağını göremeyecek kadar gafil ve basiretsiz olduklarının canlı bir belgesi olarak anlaşılmıyor mu?

Kışkırtılan halk, ötekileştirilen toplumlar ile ayrılaştırılan sınıflar, kendilerinin beyaz Türkiye’miz tuvaline çizdikleri bu çirkin acılar tablosu kendi eserleri, esirleri, imzaları ve icraatları değilse peki kimindir?

An ağlama anı değil. Gün zayıf ve pes etme pasif olma günü değil.

Daha dinamik, enerji dolu, zeki ve akıllıca politikalar üretip derhal savaşı durdurup barışa, kardeşliğe, birliğe ve dirliğe sarılmanın zamanı. Bugünden bile yakın ve daha da acil değilse ne zaman?

400 koyun pardon vekil istemek bir nevi dilencilik el açmak ya da tehdit etmek değilse söyler misiniz nedir?

İstemenin ve 400 koyunluk bir sürüye sahip olmanın yasal yolları ve kuralları, şekil ve şema olarak ya da yasal olarak böyle eda edilmemeliydi.

Daha baştan beri hatalı, kuralsız gayri yasal ve eşit koşullardan yoksun olduğu belli değil miydi 7 Haziran seçimlerinin?

Doğru ol! Mert ol! Adil ve adaletli ol! Merhametli ol! Ayırma! Bölme! Çarpma! Aritmetik oyunlarıyla köylü kurnazlığı yapma! (Köylü anlamında köylülerden özür dileyerek) Hak et! Sözünün ve etmiş olduğun yemine sadık kal! Kalabilirsen değil 400, biatçi 500 vekile talip ol! Ama doğru kurallar ve yasalar çerçevesinde kalarak.

Böyle olmazsa kafanıza göre takılırsanız, inkişafı mucit ve icatlarla oyalar da zaman kaybettirirseniz, bir milleti kandırırsanız o zaman da kaleşnikof silahlarla, savaşlarla çatışmalarla, akıtılan kanlarla ülkeyi bu hale getirirsiniz.

İşte o zaman Türk hukukuna, anayasaya evrensel hukuka, kamu vicdanı ve hukukuna, en önemlisi de Allah’ın hukukuna ve yaptırımlarına muhatap olursunuz.

***

Ülkemizin içinde bulunduğu bu çatışmaların, savaşın akıbetinden ötürü ağlayan bir Başbakan görmektense, huzur ve barış içinde ileri demokrasiyi yakalamış, ülkesini evrensel hukuk ve yasalarla yöneten, kalkındıran, extrem ve mega projelere imza atan, Avrupa uygarlıklarıyla bilimsel normlarda yarışan bir Türkiye’yi ve getirilmiş olduğu yüksek normlarda kalıcı olarak statüleştirilen bir Başbakan görmek isterdim.

Ahmet Kardeş! Böylesi bir Türkiye’de mutlaka ağlamak istersen, bu sevinç gözyaşları olsun! Maraton ipini göğüsleyen bir şampiyonun sevinçten ağladığı gibi ağlamalısın.

Bu tabloda Başbakan yani komutan ağlarsa millet ne yapsın?

Dedim ya gün ağlama günü olmamalı! Gün sizleri, millet ve asker yakınlarını, polis yakınlarını, eve cenaze getirilen tüm aileleri ağlatan sebep ve sonuçları ortadan kaldırma ve yok etme günü olmalı!

Yok, eğer ağlarsan ağlatmaya devam edersen elde sadece gözyaşı kalır.

Elde zeytin dalı, elde beyaz güvercin, elde muhteşem Türkiye… Bunları elde etmek varken, bu uğurda çalışmak, uğraşmak ve kalkınmayı başarmak varken, ağlamak yakışmıyor.

Zira kan kanları, gözyaşı gözyaşlarını çoğaltır, getirir. Ağlamadan da ağlatmadan da bunu başaran liderlerimiz vardı rahmetli Menderes, Özal, Muhsin Yazıcıoğlu, Erbakan gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.

Yeri geldi asıldılar, zehirlendiler, öldüler, düşürüldüler ama ağlamadılar. İşte onlar liderdiler, dava adamıydılar. Rahmetliler şatafat, konfor şato, yat, kat, uçak, kişisel hırs, şan, şöhret, halife, imparator olma peşinde olmadılar.

O liderler (Allah’ın rahmeti üzerlerinde olsun) bileceksiniz çalmadılar, çırpmadılar. Yalan ve iftiralarla adaletsizce davranmadılar.

Devleti idare ettiler karınca kaderince olsa da. Ama asla skandal olmadılar. Türk diline inkişafı sözcükler katmadılar.

Yaşayan ruh hastalarını örnek alacağına, ruhları sağlam olan rahmetlileri örnek alsana. Ağlamadan bunu başarabilirsen bak nasıl yüzün alnın ak-pak olup güleceksin, mutluluktan sen gülersen o zaman Türkiye gülecek.

Oysa ağlarsan, ağlamaya devam edersen inan ki Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle anlayacağın mozaik karma bir yolla koleksiyondan oluşan bu koca Türkiye ağlar, ağlatılır.

Dış güçleri, müşrikleri, emperyalistleri, faşistleri, vatikan uyruklu haçlıları, ABD ve İsrail’i güldürmemek için ağlama kardeş ağlama. Gün, ağlama, ağlatma, ölme ve öldürme günü değil.

Türkiye’mizin güllük, gülistanlık, huzur ve barış dolu uygar ve kalkınmış bir ülke olması için Allah’a duacıyım.

Siz Batmanlılar ve Batman Sonsöz okurları sizlerin de bu akım ve gaye için tüm çaba ve gücünüzle düşünmenizin, düşündürmenizin, çalışmanızın ricasıyla her şey gönlünüzce olsun saygı değer okurlarımız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ