- 17-01-2021 17:28
- 10934
Başörtüsü uğruna ciddi bedeller ödeyen bir bacımızın ebediyete irtihal ettiği bir günde, gözüne örtü inenleri konuşmak, zoruma gidiyor!
28 Şubat’ı en yoğun şekilde yaşayan nesil olarak, Zekiye Yağmurcu bacımızı hiç unutmadık!
Gözaltı fotoğrafını, vahşice başının öne eğdirilmeye çalışılışını, engellenmesini, görevinden ihraç edilmesini...
Aslında biz hiçbir bacımızı unutmadık!
Mezuniyet Töreninde okul birincisi olduğu halde sahneden indirilip, hocası tarafından başındaki örtüsü çekiştirilen.
Öğretmen olduğu okuldan, polis zoruyla çıkarılan!
Öğrencisi olduğu üniversiteden, çevik kuvvet zoruyla uzaklaştırılan!
Milletin oyuyla girdiği meclisten, “bu kadına haddini bildirin” nefret sözleri eşliğinde kovulan...
Çok sert yaşadık o travmayı!
Babalarımız da yaşamıştı!
Siyasetçileri, Askerleri, Alimleri, Öğretmenleri, Liderleri sarık taktığı, şapka takmadığı, okulda öğrendiği dilde yazdığı, camide öğrendiği dilde okuduğu için iplerde sallandırılmış, zindanlarda çürütülmüş, sürgünlerde süründürülmüştü...
Geçmişi niye deşiyorum?
Çünkü aynı zihniyet, babalarımıza da bize de çektiren aynı zihniyet. Şimdi aynı zihniyet, zora düştü diye takiye yapıp, 2 başörtülüye rozet takıp, özgürlük manifestoları okumaya çalışıyor. Başörtüsü, gözüne kayan bazı zevat ise hemen peşlerinden koşuyor!
“Tilki vaaz vermeye başladıysa, kümesteki tavuklara sahip çıkın” diyor eskiler!
Kalplerin içini bilen Allahtır. Lakin Yaptıkları hiçbir zulümden pişmanlık duymayan, eleştirmeyen, hatta yapılanları savunan, ilk fırsatta yine ezanı Türkçe okutmaya çalışan kişiler, akşama kadar vaaz verse, niyet bellidir.
Onlara kanıp, onlara hizmet edenlerse, Zekiye bacımıza ve tüm bacılarımıza yapılan zulme ortaktırlar.
Benim kız kardeşim de o zaman süper lisede okuyordu. Not ortalaması 5 üzerinden 5’ti. Zaten orada okuyan en tembel öğrencinin not ortalaması 4,8’di. Matematik Fen, İngilizce süperdi, Edebiyatları muhteşemdi ama başları örtülü olduğu için onlarca arkadaşıyla birlikte kapı önüne koyuldu.
Birinci derece akrabam, polis tarafından gözaltına alındı. Suçu ne bilmiyoruz, günlerce süren işkenceli sorgudan sonra DGM ve cezaevi. Suçlamayı cezaevinde görüşmeye gittikten sonra öğreniyoruz. Neymiş efendim, camiye gitmiş, Kuran okumuş ve okutmuş.
İlk duruşmada, avukat, suç alanı olarak gösterilen caminin, suçun isnat edildiği tarihte, inşaat halinde olduğu ve ibadete açık olmadığını delilleriyle sunuyor ve tahliye sevinci yaşıyoruz. (Buna seviniyoruz!)
Cami daha eski bir cami olsa, acaba sanık kaç yıl yiyecekti?
Buna rağmen sürgün yedi sanık. Ailesinden, memleketinden, çocuklarından uzaklaştırıldı...
Bunlar ucuz atlatanlar!
Erbakan hocaya parmak sallayanlar, onu boncuk boncuk terletenler, onun sofrasında göstere göstere içki içenler, Ramazan’da Cumhurbaşkanı sıfatıyla ekran başına geçip kafaya bardağı dikenler...
Hey yavrum hey, biz varisiz diyenler, şimdi çıkmış bu zalimlere yardakçılık yapıyor!
Bakın işte biz onlarız, yüzümüzde sakal, başımızda örtü!
Doğru, başınızda örtü var ama gözünüze inmiş!
Sakal için bir şey demek istemiyorum ama her sakallıya dede diyenin, sonu pek hayırlı olmuyor!
“Başörtüsünü sembol olarak kullananlar” diye bir nefret söylemi oluşturmaya çalışanlar var. Evet Başörtüsü bir semboldur. Kuran’da yazıldığı gibi Peygamberimiz (sav)’in anlattığı gibi takılırsa, başörtüsü bir semboldür. Müslüman kadının sembolü.
Buradan, takmayanlar Müslüman değil mi iffetli değil mi gibi saçma yorumlar çıkarmayın.
Her üniformalı asker olmadığı gibi her üniformasız da sivil değildir!
Ama askerliğin en belirgin özelliği o üniformadır...
Bunu diğer meslek gruplarına, partilere, dinlere de uyarlayabilirsiniz!
Başörtüsü İslam’ın bir şartıdır ve başa takılır, göze değil!