- 14-09-2014 21:12
- 130
Uzunca bir süredir kaldırım üstlerinde kelebek diye adlandırılan bıçaklardan çelik uçlu coplara, coplardan adını bilemediğim parmaklara giyilen çelik dikenli aparata kadar her türlü dövüş aletinin özellikle çocuklarının eliyle satılmasına neden göz yumuluyor diye düşünüp dururdum.
Geçenlerde ofisten çıkmış yürürken polis ekiplerinin operasyonuna tanık oldum.
Kaldırım üstlerinde bu dövüş aletlerini kesici delici aparatları satanlara baskın düzenleyip aletleri toplaması önemli olduğunu ve bunun sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Benzeri operasyonlardan birini torbacı denilen uyuşturucu satıcılarına dönük yapan polisin 100 uyuşturucu tacirini gözaltına alması ve kullanıma hazır halde 315 paket esrar, 135 kg 392 gr esrar, 208 adet uyuşturucu hap ve 60 adet Hint keneviri bitkisi ele geçirdiğini bilmek bir yandan bizleri rahatlatırken diğer yandan torbacıları huzursuz edecek ve uyuşturucu kullanımının artmasını engelleyecektir.
Umuyorum ki Batmanlıların ve tüm Kürt coğrafyasında, bu ve benzer çalışmalar polisin halkın gözündeki imajını değiştirecektir.
Yoksa eskiden beridir alışkın olduğumuz şekliyle polis her olağan ve makul demokratik eylemin önüne kurulmuş barikatlarda robocop gibi giyinmiş, kasklarının ardında çatık kaşlarıyla cop sallayıp tehditkâr duruşlarıyla düşmanca imajdan biran evvel sıyrılır.
Elbette ki bu demokratik açılımlarla Kürt meselesinin geciktirilmeden sorunlarından arındırılması ve çözüme kavuşturulmasıyla da mümkündür.
Fakat tüm bu siyasal süreçle birlikte, Kürt halkı, eğer polisin devleti kendisinden korumak için değil kendisini, çocuklarını, evini, işyerini, hırsızdan, uyuşturucu tacirlerinden, suç örgütlerinden katilinden, sapığından, dolandırıcısından korumaya dönük tavrını sahada görmeye devam ettikçe. Ve hatta polisin kendi dilini Kürtçe konuştuğunu duyarsa yıllardır eksikliğini hissetmek bir yana varlığını kabul etmediği bir halkla doğru iletişimi kuracaktır.
Çok önemli olmasa da geçtiğimiz hafta belediye halk otobüslerinden birine bir polisin binebildiğini görmek bile önce şaşırtıp sonra sevindirebiliyor insanı.
Elbette ki yapılacak daha çok şey var. Mesela okullar açılıyor, okul önlerinde büstleri ya da bayrakları korumaktan daha önemlisi olabilecek tehditlerden çocukları ve öğretmenleri korumak onların güvenliğini sağlamaktır.
Mesela geçen eğitim sezonunda nerdeyse bütün bir yıl saldırılara maruz kalan ve öğretmenleri derse girmemenin eşiğine getiren Vakıfbank İlkokulunda yaşananların benzerleri, Diyarbakır’da tarafların ikisince de tırmandırılan olayların ardından daha da artabilir.
Ama tam da güzel düşüneyim diyorum iyimser olayım diyorum ama Batman Emniyet Müdürlüğünün yüz iki yüz metre yakınındaki lokantaya hırsız girdiğini duyuyorum.
Hatta bu aynı ilk hırsızlık olayı da değilmiş. Hırsızdaki de nasıl bir özgüvense artık bir gün Emniyet Müdürlüğünün de hırsızlarca soyulduğunu duysanız şaşırmazsınız artık.
Hemzemin Değil Ölüm Geçitleri
Devlet Demir Yollarının şehir içindeki hemzemin geçitlerinde yaşanan kazalara bir yenisi daha eklendi. Çok şükür ki kimsenin ölmediği ihmalkarlık ve umarsızlık sonucu hala tedbiri alınmayan bu hemzemin geçitlerin sorumluluğu kime ait. Kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Peki ne zaman kıldan ibaret bu zatlar hemzemin geçitlerin güvenlik tedbirini almaya başlar dersiniz.
Belki de Allah göstermesin bu kazalardan biri birkaç cana mal olduğunda yine bir şey yapmayacaklar ama en azından düşünmeye başlayacaklardır.
Daha önce de buna ilişkin farklı örneklere değinmişsem de artık örneğe de dikkat çekmeye de lüzum yok. Bilmeyeni yok bu geçitlerin ölüm geçitleri olduğunun.
Bu geçitlerde hala güvenliği sağlamayanlarına, bunu gündemine almaktan aciz kurum ve idarecilerine tek bir şey demeye edebim el vermiyor.