BİRAZ DA KİBRİNİZİ VE SİNİRİNİZİ TUTUN

Bugün Ramazan’ın 3. günü. İnsanların mübarek diye zikrederek 11 ayın sultanı dedikleri kendilerini aç bıraktıkları, susuz bıraktıkları Ramazan Ay’ının 3. günü.

Aç durmak, susuz kalmakla da yetinmedikleri, gerildikleri, sinirlendikleri, küplere bindikleri, tahammül sınırlarını daraltıp en küçük şeye parladıkları, her an her şeye her yerde kavga ettikleri o mübarek ayın üçüncü günü.

Ondan sonra oturup konuştuğunda aç susuz kaldığı için cinnet halini yaşayan o insanlar, Ramazan’ın o ulvi atmosferinden bahsedecek 11 ayın sultanı diyecek.

Aç susuz kalmaktan öteye geçmeyen kimi insanların orucu insanların kalbini kırmalarına yol açacaksa, insanları ve kendini ve ailesini hırpalayıp incitecekse..

Ne diyeyim şimdi desem olmaz sussam hiç olmaz. Kefenin iki tarafını da dolduruyoruz ama sanki günah tarafına daha çok yükleniyoruz. Hesap zararı gösteriyor.

Bakara Suresinin 185. ayetinde rabbim der ki “Kur'an, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak (ilk defa) bu Ramazan Ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse onu baştanbaşa tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde (aynı sayıda oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez; ama (belirlenen günlerin) sayısını tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı yüceltmenizi ve (O'na) şükretmenizi (ister).

Evet Ramazan Ay’ının kendine has bir ruhu bir atmosferi var bu inkar edilemez. Ama kolay da değil hele ki Batman gibi coğrafyalarda.

Kuru sıcak altında 15 saat aç susuz kalmak ve çalışmak bun rağmen. Allah ağır iş koşullarında oruç tutanlara yardımcı olsun. Allah hayırlarını kat be kat arttırsın.

Hiç kolay değil düşünün bir inşaat işçisinin, yol ya da ziraat işçisinin kavurucu güneşin altında çalışırken oruçlu olması hiç kolay değil.

Hem sonra eve gittiğinde de onu bekleyen açık büfe misali sofralar da olmayacak. Bir çorba bilemedin bir makarna domates soğan ve şükredecek sizden daha çok…

Yeri gelmişken iki şeyden bahsetmek istiyorum. İlki oruç tutmadığı halde aç kalmaya susuz kalmaya zorladığımız ve bunu yapmadığında ayıpladığımız insanların vebali, diğeri israf büfesine dönen abartılı iftar sofralarımız.

Tutuyorsak Allah için, aç kalıyorsak susuz duruyorsak Allah için, peki zorla aç bırakıp susuz tuttuklarımız kim için? Sizin için. Siz oruç tutunca hâşâ Allaha şirk de mi koşuyorsunuz. Bu nasıl bir çelişkidir. Bu nasıl bir kendini bilmezliktir.

Ayette demiyor mu “Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez” buna rağmen mahalle baskısıyla yaşlısına, hastasına, emzikli kadına, yolda olanına, Müslüman dahi olmayana oruç tutturmanın ne anlamı var.

Ya iftar sofralarımıza ne demeli? Bir kuş sütü eksik, hepsini yemek yutmak mümkün mü, değil elbette. Aç gözlülüğümüzün eseri o iftar sofralarımız, en az 30 kişinin doyabileceği ama 3 bilemedin beş kişiyle oturup gerine gerine kalktığımız ve geriye kalan onca nimeti çöpe attığımız meşhur iftar sofralarımız.

Allah orucunuzu kabul etsin inşallah ama siz de az nefsinizi zapt edin, kibrinizi, sinirinizi zapt edin. Dilinizi tutun en az midenizi tuttuğunuz kadar.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ