BU HANGİ DÜNYA

Bahar kokulu bir pazar günü o gün.

Açan çiçeklerin ahengi sarmış bedenimizi.

Yokuş yukarı çıkmanın vermiş olduğu yorgunlukla içimde muazzam bir haz.

Biliyorum. Birazdan göreceğim gözler tüm yorgunluğuma değecek.

Pencere pervazlarına dizilmiş kızlarımız.

Öyle kucaklanıyorum ki, hasretin boyutları kalbimi ve kemiklerimi aynı anda acıtıyor. İçeri geçiyorum.

Yaşları 12-18 arası değişen uyuşturucu bağımlılığı ile cebelleşen yahut istismar mağduru olmuş,  kimisi çeşitli suçlara bulaşmış 100'e yakın genç kızımız.

Yolda gördüğünüzde tarzları sebebiyle karşı kaldırıma geçmek ister birçoğunuz.

Kimse doğuştan suçlu doğmaz efendim.

Elif yine aynı hoyratlığı ve muzır erkek çocuğu tavırlarıyla omuzlarımdan tutuyor.

-Abla ne işiniz var yaaa pazar pazar... Size de yazık burada ne işiniz var...

+O ne demek Elifciğim. Sizi çok özledik.

Elif, çok küçük yaşlarda anne babasını kaybetmiş. 

Daha sonra velayetini amcası almış. Fakat yaşadığı evlilik baskısından dolayı kaçmış. Sokaklarda çeşitli suçlara ve derken maddeye bulaşmış.

Daha sonra ailenin koruyamadığı Elif'i devlet koruması altına almış.

Özellikle istismara maruz kalan çocuklarda bir de aile yapısı bozuksa maddenin ağına düşmeleri an meselesi.

Gençlerin duygusal boşluklarını sevgi maskesi altında menfaatleri doğrultusunda kullanacak kötüler çok.

Zira bu dünyada yeri doldurulamayacak en büyük boşluk gerçek koşulsuz 'sevgi'dir.

Eğer bunu hissedemiyorsa bir çocuk...

Eğer suni kalabalıklar içinde hayatla baş başa hissediyorsa...

Eğer hayatındaki tüm değerler anlamını bir bir yitiriyorsa...

İçine gömülür. Kendine sığınır.

Uzanan ellerin iyi kötü ayrımını yapamayacak kadar aklı başından gider.

Tutar bir elden. Diğer elin ona ne uzatacağını bilemeden.

Sonra nasıl da söner hayatlar.

Nasıl da gider o gözlerden gençlik sevinci.

Nasıl bir boşvermişliğin içine düşer o körpecik bedenler.

Bedenine yaptığı işkenceyi sırf ruhunun sızını dindirmek için yapar.

Ruhunu örselemiş büyükler bir kere.

Ona dokunan eller sevmek için dokunmamış ki... 

Herkes tarafından değersiz görülen şahsına bir darbeyi de o vurmak istemiş.

Sevgiyle büyümek her insanın hakkı.

Bu hakkı elinden alınmış hiç bir sabiiye neden diye sorma hakkımız da olmuyor.

Uçurumun kıyısına gelmiş bir insana elimizi uzatmıyorsak onu düşüren rüzgârları suçlayamayız sevgili okur.

Ben ise her gidişimde ruhuma aldığım ağır darbelerle döndüm o yurttan.

Aklımda kalan bir kaç tutunuş öyküsü...

Merhamet, Allah'ın yeryüzündeki elidir. Yaptığım hiçbir şey yoktu.

Biraz umuttan bahsetmekten başka.

Hem çok şey öğrendim. İnsan her daim kalemini kendi için kırmalı.

Adalet, bir yanıyla ötekiyle aynı hayatı, aynı çocukluğu yaşamadığımız bilinciyle ona davranmaktır.

Adalet kaderin her insana farklı yollar çizdiğini bu yoların aynı düzlükte olmadığını bilmektir. Başkasına namlularımızı ve kılıçtan keskin sözlerimizi uzatmadan evvel defaatle düşünmektir. İnsanları içinde bulundukları uçurumu ne kadar hak ettiklerini irdelemek ve düştükleri yerden vurmak yerine elimizi uzatmaktır.

Onun için iyiliği ve güzelliği dilemektir.

Nitekim incelikten kopmayan tek canlı insandır.

İyiliği güzelliği en çok hak eden canlı insandır.

Sevildikçe güzelleşmeyen ne vardı ki...

Yırtıcı aslanı bile ehlileştiren şefkatli bir çift el değil miydi...

Öyleyse sevelim.

Öyleyse güzelleşelim.

Sevgiyle kalın.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ