- 09-09-2015 21:42
- 126
3 yıl süren mutlu bir hayattan sonra yeniden cehennemle tanıştık!
Mutluluk bizi terk etti, yerini kaos ortamı aldı.
Akan kan, toprağa düşen bedenler, ağıt ve figanlar…
Her gün aynı haberler, aynı acılar…
2000’li yıllardan daha kötü ve daha vahim bir durum söz konusu…
Barışı ve kardeşliği dillendirirken aniden geçmişe çok hızlı bir dönüş yaptık. Sevginin, barışın, kardeşliğin fren balataları resmen iflas etmiş, insan selini önüne katıp eziyor!
Polisler, askerler, çocuklar, kadınlar, dağdakiler…
Önüne kim çıktıysa yıkıp biçiyor!
Neden, Nasıl, Kim gibi soruların cevabı belli aslında…
7 Haziran seçiminden sonra her şey birden ters yüz oldu.
‘Tek parti’ döneminden ‘Koalisyon dönemine’ geçiş kanlı oldu!
Şu ana kadar sadece polis ve asker şehit sayısı 100’ün üzerinde.
Kadın, çocuk ağırlıklı sivil kayıp neredeyse 30-40 civarında…
PKK’li sayısı ise net bilinmiyor.
Türkiye’nin her coğrafyasında acı, ağıt ve gözyaşının etkisi aynı…
Ve kesin olan şu ki; ateş düştüğü yeri yakıyor.
Siyasi söylemler, sahte gözyaşları, sanal âlemde atılan naralar ‘günü kurtarma’ ve ‘menfaat’ olgusunun ötesine geçmiyor/geçemez.
Bir gün, bilemedin 2 gün sonra ‘kalan sağlar bizimdir’ edebiyatından yola çıkılıyor, mağdur aynı zamanda gariban ve fakir Anadolu insanları kaderleriyle baş başa bırakılıyor.
***
Bu gidişat hayra alamet bir gidişat değil…
Toplumun psikolojisi bozuldu.
Maalesef kin ve nefret olguları çok etkin…
Kaygılı olmayan kimse yok.
Gece cıvıl cıvıl olan Turgut Özal Bulvarının görüntü size yaşananları özetliyor, zaten…
Mecbur kalmadıkça kimse evden çıkmak istemiyor.
Bölge genelinde de durum aynı…
1990’lı yıllardaki gibi ‘korku bulutları’ coğrafyamızı esir almış!
Kimliği belirsiz kurşunlara hedef olmak istemeyen halk, ‘Ya şükür, bugünü de kurtardık’ psikolojisine bürünmüş durumda…
Vicdan ve merhameti olan hiçbir insan yaşananları tasvip edemez.
Son 50 günlük rakamlara bakar mısınız?
Siirt Şirvan’da 8 asker…
Dağlıca da 16 asker…
Iğdır’da 14 Polis…
Silopi’de 5 şehit polis…
Yüksekova’da, Silopi’de, Cizre’de masum kadın, çocuk ve gençlerin ölümleri…
Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Tunceli’de, Batman’da, Ağrı’da şehit haberleri…
Yaşama veda edenlerin arasında fark var mı?
Hepsi insan değil mi?
Aileleri, akrabaları yok mu?
Bu insanların yaşama hakkı yok muydu?
Mesleklerinden ötürü ölümü tatmaları mı gerekiyordu?
Cizre’de, Silopi’de, Yüksekova’da veya Tunceli’de yaşamak zorunda olan halk da ölümü tatmak durumunda mı? Bu insanlara ölüm mü reva görülüyor?
***
Herkesin komşu coğrafyalardan örnek alması gerekiyor.
Irak ve Suriye’de yaşananlar ortada…
200 bin’in üzerinde insan öldü.
Milyonlarca insan göç etti. Suriye resmen yıkıldı. Irak tarumar…
Şimdi aynı senaryo Türkiye üzerinde de oynanıyor.
Herkesin sağduyulu olması, barış ve kardeşliği yüksek bir şekilde dillendirmesi gerekiyor.
Bakın Batı illerinde bölge firmalarının otobüsleri taşlanıyor, HDP binalarına saldırılar oluyor, çalışmaya giden insanlara saldırılar oluyor.
Bunun insanlıkla, vicdanla alakası yok.
Resmen eşkıyalık…
Şehit haberlerine bu bölgede yaşayan insanların üzülmediğini mi zannediyorsunuz?
Kusura bakmayın belki sizden daha çok üzülüyoruz.
Belki kanı, ölümü kanıksadık. Hayatımızın bir parçasıymış gibi 30 yıldır bizi tutsak alıyor olabilir, ama yine de vicdanımızı ve merhametimizi yitirmedik.
Masum insanlara saldırıları asla tasvip etmiyorum. Bu kardeşliği ve barışı değil; ayrılığı, kin ve nefreti tetikler.
***
Yapılması gereken nettir.
PKK; HDP başta olmak üzere toplumun her kesiminden gelen çağrılara olumlu cevap vermeli, silahtan parmağını çekmeli ve Irak’ın kuzeyine çekilmelidir.
Güvenlik güçleri de operasyonel faaliyetlerini durdurmalıdır.
Akabinde ise hükümet çözüm süreci buzdolabından çıkarmalı ve yeniden canlandırmalıdır. Keşke bu olaylar olmasaydı, keşke insanlar ölmeseydi.
Ama ‘keşke’lerimiz şehitleri, ölen kadın ve çocukları geri getirmeyecek. Bunu hepimiz biliyoruz.
Hiç olmazsa bundan sonra çatışmalı ortamdan ötürü hiç kimse ölmesin…
Türkiye şehit ve ölüm haberleriyle güne başlamasın.
Batı ve Doğu arasındaki kin ve nefret makası daha da açılmasın.
Bu bir oyun değil…
Bu bir film senaryosu değil…
Bu bir animasyon değil…
Önce bunun farkına varalım.
...Ve ip elden kaymadan bu olaylara bir çözüm bulalım. Alevi söndürelim, insanlara yaşam hakkı tanıyalım.
Olayların başlamasıyla alakalı Kim, Nasıl, Neden sorularının artık bir anlamı yok. İnsanlar ölüyor, analar ağlıyor, çocuklar yetik kalıyor.
Öncelikle sorunumuz akan kanın durdurulmasıdır.
Bu konuda HDP daha etkin çağrıda bulunmalı, Bölgenin kanaat önderleri daha aktif olmalı, hükümet de ‘ceza’ içerikli sert söylemlerinden vazgeçmelidir.
Bunu bir onur ve sürekli çatışma haline getirirsek; bu gemi batacak.
Neyi paylaşamıyoruz öncelikle bunu düşünelim…
Yeter yeter yeter diyoruz.
Lütfen sağduyu…
Öncelikle eşitlik sonrasında Barış ve kardeşlik istiyoruz.
Geç olmadan; bu gemi su almadan aklımızı başımıza almalıyız…