- 12-12-2018 10:43
- 12882
Birçoğunuzun geçmişinde vardır kırık notlarla bezeli karnenizi babanızın önüne koymadan modifiye ettiği zamanlar.
Dönem sonu değil, karne zamanı da değil hangi karneden bahsediyorum derseniz, tabi ki Türkiye’nin insan hakları karnesidir mevzu bahis olan.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle Türkiye’nin insan hakları karnesi de açıklandı. Karne sahipleri notları değiştirmeye çalışsa da hal ortada. Görünen köy kılavuz istemezken köyün muhtarının karnesi de malum.
Büyük bir heyecan ile iktidara gelen mevcut hükümet ilk dönemlerinde insan hakları ve demokrasi konusunda cesur adımlar atmış olsa da o adımların her birinin neye ya da kime niyet adımlar olduğu artık su götürmez bir şekilde ortaya çıktı.
Umut ettik, inandık ve biraz da destekledik. Ama gelinen noktada hepimizin ketenpereye getirildiğimizi, aldatıldığımızı da canlı örneklerle gördük. Tek tek bu örnekleri yazmaya dillendirmeye hacet yok.
Gelelim bizim köyün ve köy muhtarının karnesine:
15 Temmuz darbe girişimi ve akabinde ilan edilen OHAL’den sonra ortaya konulan tabloyu karnemizde değiştirmeye ne bantlar ne de kalemler yeter.
OHAL döneminde Ceza infaz kurumları en çok etkilenen kurumlarımızın başında geldi. OHAL döneminde mahkûm sayısı o kadar arttı ki cezaevlerindeki sorunların da arttığını Adalet Bakanlığı bile kabul etti.
Öyle ki Bakanlık, bir soruya verdiği cevapta, "Son zamanlarda ceza infaz kurumlarında aşırı artış nedeniyle kapasite sıkıntısı yaşanmaktadır. Aşırı kalabalıklaşmanın yanı sıra hükümlü ve tutuklu profilinin çeşitliliği ve örgüt sayısındaki fazlalık kapasite sıkıntısının daha fazla hissedilmesine neden olmaktadır" demişti.
Siyaset bilimi okuyanlar bilir; bir yönetim demokrasiden ne denli uzak ve baskıcı ise o denli kendisini iktidarda tutacak korkular ve örgütler üretir. Halkı, bu örgüt ve korkulardan koruduğuna inandırmaya çalışır, bunun için de antidemokratik uygulamaları OHAL ya da bu hal benzeri kılıflarla yutturmaya çabalar.
Bakanlığın verdiği bilgilere göre cezaevlerinde 16 Kasım 2018 itibari ile 202 bin 434'ü hükümlü, 57 bin 710'u tutuklu olmak üzere 260 bin 144 kişi bulunuyormuş. Cezaevleriyle ile ilgili diğer mevzu ise kötü muamele, işkence, şüpheli ölüm ve intihar vakaları.
CHP’nin insan hakları raporuna göre 2 yıllık OHAL döneminde cezaevlerinde 50 kişi canına kıymış. Ve yine aynı rapora göre mahkumların yüzde 16,7’si de intihar etmeyi düşündüğünü ya da intihar girişiminde bulunduğunu söylemiş.
OHAL döneminde gözaltına alınan kişilerin yüzde 23,5'i ise kötü muamele ve işkence gördüğünü ifade etmiş. En sık yaşanan kötü muamele ve işkence iddiaları arasında, psikolojik baskı, sözlü şiddet ve tuvalet-banyo kısıtlamaları yer alıyor.
OHAL döneminde çıkarılan 36 KHK ile ki bu CHP, HDP ve Saadet Partisi'nin ortak çalışmasına göre, 134 bin 207 kamu personeli ihraç edildi.
Yine bir başka rapora göre KHK'lar ile 19 sendika, bin 431 dernek ve 145 vakıf ve 375 STK kapatıldı.
2018 yılının ilk on bir ayı bize bir de Avrupa birinciliği kazandırmış: 1.791 işçi ölümüyle Avrupa’da işçi ölümleri listesinde ilk sırayı kapmışız.
Özgürlüğümüz hani o hiç yaşayamadığımız özgürlüğümüz konusunda, son on yılda “özgürlüklerin en çok azaldığı ülke” olarak ilan edilen Türkiye “kısmen özgür” sınıfından “özgür olmayan ülkeler” sınıfına düşmüşüz.
Uluslararası Basın Enstitüsü’ne göre 162 gazeteci cezaevinde yatıyor.
Karnemizdeki en zayıf ve can yakıcı notlarımızdan biri de kadın cinayetleri. 2017 yılında 133 bin 809, 2018 yılının ilk 7 ayında ise 96 bin 417 kadının şiddete maruz kaldığını, son 19 ayda ise şiddet mağduru kadınlardan 393'ünün hayatını kaybettiğini bizzat bizim bakanlığımız söylüyor.
Kaçırılmalar, kayıplar, tehditler karnemizdeki diğer kırık notlarımız. Hak ihlallerinin cezasız kalması, AİHM kararlarının tanınmaması vs…
Ama bir konuda iyiyiz onu da bugün öğrendim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaretten 3 yılda 68 bin 817 kişiye soruşturma başlatılmış. Bunlardan 12 bin 839'u hakkında dava açılmış. Bunlardan da 9 bin 234'ü karara bağlanarak 3 bin 414 mahkumiyet kararı verilmiş.
Tabii ki hak ihlalleri cezasız kalır tabii ki mahkemelerin iş yükü azalmaz, cumhurun başından sıra cumhura gelmiyorsa artık…