- 22-07-2019 18:57
- 30
AB uyum yasaları doğrultusunda çıkarılan İstanbul yasası; toplumun omurgasını oluşturan aile yapısını yıkmaktan başka hiç bir faydası yoktur.
Kadınlara pozitif ayrımcılık ise, kadının fıtratını bozmaya ve temel görevlerini engellemeye yönelik çalışmalardır.
Ben; işe alımlarda kadınların değil erkeklere pozitif ayrımcılığın yapılmasını isterim.
Atalarımız "yuvayı dışı kuş yapar" ve "evliye gönül verme eve gider unutur" sözüne kulak verilmesini, evliliği teşvik edilmesini ve aile yardımını makul bir seviyeye çıkarılması fikrindeyim.
Avrupa’nın bize dayattığı, iktidarın çıkardığı yasalar ve HDP belediyelerinin programlarına aldıkları cinsel eşitlik, kadına bir hak veya şiddeti caydırıcı bir etkisi olmadığı gerçeğidir.
Avrupa yasalarında var olan ve uygulanan bu yasalar kadın hakları açısında negatif sonuçlar doğurduğudur.
Ekonomik alanda terakki etmelerine rağmen aileye önem vermemeleri ve yaşam felsefeleri onları sıkıntılara sürüklemektedir.
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı tarafından AB üyesi 28 ülkede, 18-74 yaş arası yaklaşık 42 bin kadınla görüşülerek yapılan çalışmanın sonuçları, AB üyesi ülkelerde kadınlara karşı cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddetin net biçimde ortada olduğudur.
AB üyesi ülkelerde yaşayan her 10 kadından biri, 15 yaşından önce cinsel şiddete maruz kalıyor. Her 20 kadından biri ise tecavüze uğruyor. Her beş kadından biri de eşleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor.
Şiddetin en çok görüldüğü ülke, yüzde 52 ile Danimarka. Hemen arkasından yüzde 47 ile Finlandiya ve yüzde 46 ile İsveç geliyor.
Çalışmanın başındaki Morten Kjaerum, kadınlara karşı şiddetin sistematik olarak resmi makamlara bildirilmediğini söylüyor. Kjaerum'un verdiği bilgiye göre eşinden şiddet gören kadınların sadece yüzde 14'ü yaşadıkları en korkunç olayı polise bildiriyor, eşi dışında başkasından şiddet gören kadınların ise yüzde 13'ü bunu yetkililere söylüyor.(hürriyet com)
"Kadını iş sahibi yaptık, ekonomik özgürlüğü kazandırdık ve sokaklara çıkardık ancak anne olmasını, neslin devamını ve ailenin yapısını koruyamadık"
diyen batı bundan kurtulmanın yollarını ararken bizdeki batı hayranları bize bunları dayatmaya çalışması acınacak manidar bir durumdur.
Bu yasalar ve çabalar; Reklam şirketleri, makyaj, bar, içki, fuhuş... Kadın üzerinden rant elde edenler dışında tüm toplumun zarar gördüğüdür.
Cinsiyet eşitlik, feminist çalışmaların etkinliği kadına bazı haklar vermiş ise de, yaşlanan, azalan nüfus, evlenmenin ve çekirdek ailenin giderek yok olması batının en büyük sorunu olmuştur.
XVIII. yüzyılda Fransa’da filozoflar ve kadın yazarlarca ortaya atılan ve savunulan, daha sonraki yüzyıllarda her toplumda yandaş bulan feminizim, kadın hakları ve aile yapısı bakımında hiç de iç açıcı bir durum ortaya koymamıştır.
Fıtri olan ilişkinin evlilik dişi olmuş, gayrı meşru çocukların dünyaya gelmesi ile de en çok kadını mağdur etmiştir.
2016 yılı verilerinin baz alınarak yapıldığı Eurostat araştırmasına göre, her on bebekten altısının evlilik dışı dünyaya geldiği Fransa yüzde 59,7 oranla 2016’da AB’de evlilik dışı bebeklerin en çok doğduğu ülke oldu.
Fransa’yı takiben Bulgaristan ve Slovenya yüzde 58,6, yüzde 56,1 oranla Estonya, yüzde 54,9’la İsveç, yüzde 54’le Danimarka, yüzde 52,8’le Portekiz ve yüzde 50,4’le Hollanda oldu.
Ülkemizde de medyanın teşviği, ab uyum yasaları neticesi batılı yaşam tarzı toplumda değer bulmaya ve garı meşru ilişkiler artmaya başlamıştır.
Evlilik dışı dünyaya gelen bebeklerin oranı yüzde 2,9 yükselmiştir.
Müslüman olan bir ülkede bu oran tehlike çanlarının başladığıdir.
Bir ara sözleşmeli din dersi öğretmeni olarak orta okul son sınıf öğrencilerine ders veriyordum.
Bir kız öğrenci İslamın kadın haklarına bakışı, örtünmeyi, erkeklerle flört etmeyi, kadınlara pozitif hakların verilmesi konularında sorular sorar ben de cevap vermeye çalışırdım.
Ona "Bayanların 35 yaş ile sınırlı olmadığını hayatin bundan sonra da devam ettiğini fiziki güzelliğini yitirme durumu olduğunu, bir kadının yuvasını bir başka kadını yıktığını, flortlerde mağdurun kadınlar olduğunu, evlenmenin, aldatmayan bir kocanın, yuvanın, evladın... Önemini anlatırdım.
Ders bitene kadar bazen devam ederdi.
Arada uzun zaman geçmişti.
Pazarda bir bayan "Hocam nasılsın?" diye bana hitap edince dönüp baktım tanıyamadım. Kendini tanıtıp okuldaki soru soran öğrenci olduğunu, üniversiteyi bitirdini... anlatınca tanıdım. Tanışma faslından sonra bana; "Hocam yaşam bana senin ne kadar haklı olduğunu gösterdi."
Ben " Nasıl?" diye sorduğumda,
O "Hocam başarılı bir eğitim dönemi geçirdim, değişik arkadaşlarım oldu, iş hayatına atıldım." ben "Güzel" deyince.
O "Düşünüyorum da benim için hiçte güzel değil "
Şaşırdim" Neden?"
O "okulu bırakan kız arkadaşımla karşılaştım evlenmiş, çocuğu olmuş ve mutlu bir hayati vardı. Kocası çalışıyor o da evinin hanımı olmuştu."
Ben " bunda ne var? Allah mutluluğunu daim etsin" dediğinde
O "yuva, eş ve çocuk ne de güzelmiş. oysa ben... Ekonomik özgürlük muş. Çalışmakla özgürlüğüm gitmiş aldığım parada isteyen isteyene. Oysa o kocasının parasını çatır çatır yiyiyor. Evlenmek mi? güzelliğimiz de gitti bir kısmet de çıkmadı, şöyle geçmişin muhasebesini yaptım yanılan ben olmuşum."
Ona dua ettim ve ayrıldık.
Gerçekten sadık bir eş, hayırlı evlat mutlu bir yuva bulunmaz bir nimettir.
Bu da ancak İslâmî bir yaşamla mümkündür.
Selam ve dua ile