- 27-02-2018 22:08
- 32
Siyasi yazılardan uzak durmaya, terörle mücadele ve Suriye’deki operasyonları pek gündemime almak istemiyorum.
Bunlar önemsiz mi ki değinmiyorum?
Hayır, önemsiz değildir. İnsanlarımızın büyük çoğunluğu;
Ülkedeki siyasi gelişmeleri, terörle mücadele ve Suriye operasyonunu çok önemli görmekte, camilerde hutbe ve vaiz konusu olmakta, salalar, fetih suresi okunmakta, hatta ülkenin bekası gibi görenler bulunmaktadır.
Çok önemli konular olsa da bana göre, ülkenin içinde bulunduğu manevi çöküntü, kutuplaşmanın giderek derinleşmesi, aile içi şiddetin artması, kadın cinayetleri, katliamlar boyutunu alan cinayetler, hırsızlığın geldiği boyut, uyuşturucunun ilkokul seviyesine inecek kadar yaygınlaşması, tecavüzün çocuk yaşa kadar inmesi ve daha nice sıkıntıların daha bir önem kazandığıdır.
Risale-i nur da Beddi-üz zaman:
“Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından sual edildi ki: “Küre-i arzı herc-ü merce getiren ve İslam mukadderatıyla alakadar olan bu dehşetli harb-i umumiden elli gündür (Şimdi yedi seneden geçti aynı hal) hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun.
Halbuki bir kısım mütedeyyin ve alim insanların, cemaat ve camii bırakıp radyo dinlemeğe koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?” dediler. Cevaben dedim ki:
Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur.
Birbiri içinde mütedahil daireler gibi, her insanın kalp ve mide dairemsinden ve ceset ve hane dairesine…
Her bir dairede her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir…
Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bırakıp lüzumsuz malayani ve afakî işlerle meşgul eder.
Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder.
O kıymet dar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merak ile takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur.
Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.
Birinci noktaya cevaben ise: Evet bu cihan harbinden daha büyük bir hadise var.
Ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i amme davasından daha ehemmiyetli bir dava, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dava açılmış ki; eğer Alman ve İngiliz kadar kuvvet ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek davayı kazanmak için bile tereddüt sarf edecek.
… Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek…
Acaba bu kaybettiği davanın yerini, bütün dünya saltanatını o adama verilse doldurabilir mi?
İşte o davayı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanın o davayı kaybettirmeyen harika bir dava vekilini o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp, ebedi dünyada kalacak gibi afakı malayanniyet ile iştigal etmek tam bir akılsızlılık bildiğimizden, biz Risale-i Nur şakirtleri, her birimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarf etmek lazımdır diye kanaatimiz var. (Asa-yi Musa Dördüncü mesele).
Ustad dünya harbinde dahi böyle bir değerlendirme yapmış ve en büyük davanın “İMAN KURTARMA DAVASI” olduğunu beyan etmişse, bize düşen onu dinlemek onu takip ettiği yolu takip etmeye çalışmaktır.
İslam âleminin içinde bulunduğu siyası çalkantılar, kutuplaşmalar, “ya bendensin ya hainsin” düşüncesinin değer bulması, ayrıştırıcı politikalar, tarafgir ve fanatik siyasi oluşumlar ve keskin dil kullanan siyasi liderler biz Müslümanların başına sıkıntı olmuş ve Peygamberimiz salallahu aleyhi ve selemin şu hadisine kulak veremez olmuşuz:
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!” (Müslüm, Tirmizi, İbni Mace)