DAĞLI

-Karlı bir dağın yamacında donarak ölmek nasıl bir duygu olmalı bunu ancak ölenler bilir, ama bildiremezler-

Mardin’in yeşilli ilçesine bağlı bir mezrada, bir dağ köyünde Türkçe bile bilmeyen yaşlı bir adam vardı. Adamcağız yaşlı, fakir ve onurlu biriydi.

Bu dağlı adam sabahleyin erkenden kış kar fırtına demeden dağları, tepeleri eşeğiyle gezer, kurumuş, işe yaramaz ağaçları keser odun haline getirir ve pazarlarda satardı.

Kimse doğru dürüst adıyla ona hitap etmezdi, hep Dağlı derlerdi yaşlı fakir ve o çalışkan adama.

Pazarlarda sattığı odunların parasıyla evine, un, şeker, gaz yağı, çocuklarına kalem, defter, kitap alırdı. Mektebe giden üç çocuğu vardı Dağlı’nın.

Yıl bin dokuz yetmişli yıllardı. Bizim Dağlı yine erkenden kalkmış odun bulmaya gitmişti. O gün oldukça bereketli geçmiş çok miktarda odun elde etmişti. Sıra o odunları Mardin’e pazara götürmeye gelmişti.    Kara ikliminin hakim olduğu Mardin’de kışlar çok yağışlı ve soğuk geçerdi. O gün de oldukça kar yağıyor ve dondurucu bir soğuk vardı.

Eşi Keziban Teyze sanki olacakları biliyormuş gibi adeta yalvarmıştı kocasına bu soğukta donarsın gitme diyordu pazara.

Ancak ne var ki, Dağlı inatla gider odunları satar, ihtiyaçlarımızı karşılar gelirim, erkeğin görevi bu, diyordu.

Ve kalktı o yağışlı havada mezradan Mardin’e doğru yola koyuldu. Bin bir güçlükle ulaştı Mardin’e birçok zorluklar atlatarak, şehre geldi. Koca pazar yerinde, doğru dürüst müşteri de yok gibiydi. Üzüldü Dağlı, ne gelen vardı ne giden, ne de odunlarla ilgilenen. Vakit de geçiyordu. Geri dönüş yolu uzak ve karlı, fırtınalıydı. Aradan iki gün geçmesine rağmen Dağlı evine dönmemişti. Muhtara haber verdiler.

Aramalar sonucunda Dağlının eve dönüş yolunda Cudi Dağlarının eteklerinde eşeğiyle donarak öldüğünü tespit ettiler. Yeşilli’de cenaze namazı kılındı. Mezrasına gömüldü Dağlı.

Ben bunları “Mardin’in Sesi Gazetesi”nin ön sayfasında okumuştum. Benim de içimde kristaller eridi. Duygusal olan ben birkaç gün kendime gelememiştim üzüntüden ve Dağlı için bir şiir yazmıştım.

Şiir defterimde halen duruyor o şiir.

Paylaşalım sevgili okurlar:

DAĞLI

Odun satmak için şehre inmişti,

Koca pazar yerinde alıcı bulsaydı, odunlarına.

Evine şeker, yağ, sabun ve gazyağı, alacaktı Dağlı.

Çocuklarına defter, kalem, oyuncaklar, alacaktı Dağlı.

Akşama doğru köyün yoluna koyuldu

Gayri bu havalarda şehre inmem diyordu,

Yollar geçit vermedi kapandı kardan.

Cudi gelin olmuştu adeta.

Üşüdü dağlı bağırıp çağırdı feryat eyledi Dağlı.

Ne sesini duyan oldu, ne de onu gören.

Cudi Dağlarının eteklerinde,

Kışa kurda kuşa yem oldu, Dağlı.

Yolda donup ölüverdi Dağlı.

M.EKMEN/ MARDİN, 1973

 

Nergisler veren Cudi Dağı, kardenler veren o efsane dağ, bu kez geçit vermemişti. İşte böyledir kanunu iklimlerin, dağların kimi zamanda can alır acımasızca.

 

Kimi Bursa Uludağ’a, Kayseri Erciyes’e, Erzurum Palandöken’e kayak yapmaya gider. Muhteşem bir tatil yaparlar. Yerler, içerler eğlenirler fakir fukaraya inat. Kimi de bizim Dağlı gibi çoluk çocuğunun rızkı için ölümüne mücadele Cudi Dağlarının eteğinde hayata veda eder.

Ne zaman bir dağ görsem, kar görsem karlı bir dağ görsem hüzünlerinim. Gözlerim ıslanır aklıma O onurlu Dağlı gelir.

Aylar sonra mezarına gittim Dağlının. Mezar taşında şöyle bir dörtlük yazılıydı. Arapçadan Türkçeye çevrildiğinde, şu anlama geliyordu:

Eli boş gidilmez, gidilen yere.

Rabbim ben ise suç ve günah,

getirdim bu yere.

Dağlar, Taşlar yüklenemedi bu suçu,

bu günahı,

Sırtımda iki büklüm pek güç,

getirdim bu yere

O yıllarda o koşullarda Dağlının ölümünü karlı bir dağ yamacında donmasını bir nebze normal karşılayabilirim. Ancak sevgili Batman Sonsöz Gazetesi okurları söyler misiniz bana, yıl 2015 ve Avrupa ülkelerinde, Ukrayna’da, Sibirya’da bu kış donarak ölenlerin sayısı 300’ü geçmiş durumda, buna ne demeli, nasıl izah etmeli? Her türlü teknolojinin zirve yaptığı bu milenyum çağda donarak halen insanlar    ölebiliyorlar. Bana göre sözün bitip şekil ve şemanın konuştuğu bu vahim facialar anlaşılır gibi değil, kimine beyaz tatil, lüks tatil ihtişamlı tatil ve eğlence olabilen beyaz örtü, kimine de beyaz kefen, beyaz örtü olup örtü veriyor yaşamlarının üstüne insanların. Ben buna beyaz ölüm diyorum.

Tüm karanlıklarda kaybolmuş insanlığı yardım severliği korumayı, paylaşmayı, sevmeyi arayacağım haykırarak.

Neredesin sen ey insanlık diye;

Bilmem ki beni duyan olur mu?

Kalın aşkla siz saygın Sonsöz okurlarımız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ