DEPREMİ GÖRMEZDEN GELMEMEK

DEPREMİ GÖRMEZDEN GELMEMEK

Çok büyük bir yıkımla kaşı karşıya kaldık maalesef. Takvim ve saatler 06.02.2023 tarihi saat 04.17 ile 13.24’ü gösterdiğinde Kahramanmaraş’ın merkez üs olduğu bölgelerde art arda meydana gelen iki büyük deprem yaklaşık 5 ili yerle bir etti. 5 ilde de önemli zararlara sebep oldu.

Depremde can verenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Yıkılıp giden yaşamlar, şehirler, evler, hayaller…

Milletimizin başı sağ olsun.

**

Osmanlı’dan bu yana Anadolu coğrafyasında yaşanan depremlerin tarihine bakıldığında tedbirsizliğin depremden daha ısrarlı bir şekilde devam ettiğine ve daha yıkıcı etkileri ortaya koyduğuna tanık oluyoruz.

Doğa ile savaş olmaz, doğayla inatlaşma olmaz; onunla ancak uzlaşarak yıkıcı etkileri kontrol altına alabilirsiniz.

Anadolu toprakları, tarih boyunca büyük istila ve savaşların yanı sıra büyük depremlere sahne olmuş; öyle ki bu depremler nedeniyle uygarlıklar silinip gitmiş. M.S. 17’de Sardes’te, Ionia’da, Lidya topraklarında meydana gelen depremler bir uygarlığın sonu gelmiştir.

Daha sonraki yıllarda Efes ve İstanbul’da Orta Çağ boyunca olan depremler hep kayıtlara geçmiş, on binlerce insanın ölümüne neden olmuştur.

1509, 1719, 1766 ve 1894 yıllarında Anadolu ve Rumeli topraklarında meydana gelen depremler de epey yıkıcı olmuştur.

1939 Erzincan depremi, 1966 Varto depremi,  1976 Muradiye depremi, 1999 Gölcük ve Düzce depremleri,  Bingöl depremleri, Van depremleri, Afyon-Kütahya depremleri, İzmir depremleri, Kuzeydoğu Anadolu depremleri ile bu listeyi uzatabiliriz.

Yaşanan depremler nedeniyle sadece Cumhuriyet döneminde yüzbinlerce insanımızı kaybettik, yaşanan ölümlerin en az on katı kadar da yaralı insan kaldı.

Kısacası yaşadığımız topraklar ve yüzey bize bir şeyler anlatıyor.

**

Tarih boyunca bu kadar yıkımın olduğu bir coğrafyada tedbir almamak ya da tedbirsizliğe göz yummak ne ile açıklanabilir?

Büyük bedellerle satın alınan veya oturulan evler birer tabuta dönüştü.

Yanlış kentleşmenin, kanun ve yönetmeliklere uygun olmayan yapılaşmanın hazin sonu bu oluyor maalesef.

Bırakın ruhsatsız bina yapmak, bu topraklarda yere bir çivinin çakılması durumunda dahi bağımsız denetim kuruluşlarının yanı sıra kamu kurum ve kuruluşlarının hep beraber izlemede olması gerekiyor.

2011 yılındaki Van depreminden sonra başlayan ancak sonraki yıllarda ivme kaybeden kentsel dönüşümün yeniden hızlandırılması, mevzuatta yeni değişikliklerin yapılması, yapılaşmayı vicdansız müteahhitlerin insafına bırakmamanın gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Hükûmetlerin imar affı adı altındaki yıkıcı düzenlemelerden vaz geçmesi, rasyonel bir mimari bilinci oluşturması gerekir.

Gerekirse bağımsız uluslararası yapı denetim şirketlerinden destek alınması lazım.

Denetimin müteahhidin ücretli elemanlarınca yapıldığı bir ortamda ne kadar sağlıklı gerçekleşir?

**

Batman’a da bakalım. Allah korusun; Bingöl, Muş, Genç ve Kulp taraflarından geçen doğu Anadolu fay hatlarına yakın kısımları düşünüldüğünde, kuş uçuşu mesafe ile yıkıcı fay hatlarına en fazla 50-60 kilometrelik bir uzaklığa sahibiz. Yıkıcı etki, ilimizin güneyinden kuzeyine doğru artarak ortaya çıkar. Burada 6’nın üzerinde gerçekleşmesi muhtemel bir depremde oluşabilecek yıkımı tahmin etmek zor olmasa gerek. 7 üzerinde bir şiddeti söylemeye insanın dili varmıyor.

Herkesin herkese akıl verdiği bu felâket ortamında yaşananları unutmadan, propagandanın seline kurban gitmeden önce ülkemizin birinci düşmanı olarak depremin belirlenmesi, 3 yıllık, 5 yıllık, 10 yıllık vesaire acil ve olağanüstü ulusal eylem planları çizilmesi ve bu planların adım adım uygulanması gerekiyor.

Bu durumda Türkiye’deki yapıların neredeyse üçte ikisini yenilemek gerekiyor.

Gerekirse bütün çok katlı yapılara Japonya’daki gibi belli zorunluluklar getirilmeli, uygun olmayan yerlerin yerleşime kapatılması, sağlam zemine sahip yeni yerleşim alanları üretilmesi gerekiyor.

Ev yapıyoruz diye daha fazla tabut inşa etmenin ne anlamı var?

İnsan yaşamı piyasanın dönmesine kurban edilemez.

**

Bilim insanlarına daha çok kulak verilmeli, yapı izinlerine alanında uzman bilim insanlarının imza zorunluluğu getirilmeli…

Öneri ve tedbir listesini uzatarak bitiremeyiz.

Ama herhalde Deprem Milli Güvenlik Kurulu gibi bir yapı oluşturulmalı, deprem birinci milli tehdit olarak belirlenmeli.

Yerleşmeye kapatma, yeni yerleşim yerleri açma gibi olağanüstü yetkilere de sahip olmalı bu kurul.

Sorumlu ve ihmali olanların en kısa zamanda yargı karşısında çıkarılıp cezalandırılması umuduyla Allah bu millete bu acıları bir daha yaşatmasın.

Acıyla yutkunarak diyeceklerim bu kadar.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ