- 26-06-2018 23:05
- 16276
Vahiy öncelikle Diyanet teşkilatına inmelidir. Kendilerine inmeyen Vahiyden bahsetmeleri insanları oyalama ve aldatmadan başka bir şey değildir. Bugün Diyanet teşkilatının hizmetlerine, halka vermek istediklerine bakalım. Aklı selim ile tahlil edelim.
Diyanet teşkilatı 1924’te kurulmuş, 1982’de bugünkü yapısına kavuşmuş bir teşkilatıdır.
Batı anlayışı ile İslami dizayn etmek, Laikliği benimsetmek maksadı ile kurulmuştur.1922 yılından sonra halk inancından uzaklaştırmak için Dini eğitim müesseseleri kapatılmış, Arap harfleri bir gecede yasaklanmış yerine Latin harfleri zorunlu hale getirilerek halk cahil duruma düşürülerek el yazması eserler toplanmış, İbadethaneler maksat dışı kullanılmış, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir cehalet devrimi gerçekleştirilmiştir.
Bizler bu devrimin mahsulleriyiz. Bugün bizim yaşadığımız ve algıladığımız İslam; batının bize layık gördüğü İslam’dır. Bunun bilincinde hareket ederek Allah’ın bize vaz ettiği İslam’la mutlaka tanışmalıyız. Eğitimimizin temelini Kur’an şekillendirmelidir. Bunun içinde hepimiz inanan ve inancını hayatına şahit kılan Müslümanlar olarak ebedi saadetimizi kazanmak uğruna birlik ve beraberlik içinde çalışmalıyız.
Milletimize İslami anlattığını zanneden üstelik bunun için ücret alan Diyanet teşkilatını, gerçek İslamı anlamaya, anlatmaya ve yaşatmaya davet ediyoruz.
Bütün Peygamberler Allah’ın dinini halklarına tebliğ ederken biz sizden bunun için ücret talep etmiyoruz diyorlar. Bu günkü ücretli din görevlileri biz memuruz zihniyeti ile insanlara hitap ediyorlar ve Allah’ın dininin yaşanmasını, toplumun bilinçlenmesini kendilerine dert edinmiyorlar. Vakit namazına 10 dakika kala camiye geliyorlar, merkezi sistemden ezan okunuyor, namazı kıldırıp, camiyi kendi haline terk edip, cemaatten önce terk ediyorlar. Merkezi sistemden vaaz ediliyor. Vaaz eden ettiği vaazın farkında değil. Bildik, klişeleşmiş cümle ve görüşler dinleyene bir şey ifade etmiyor. Dinleyenleri Kur’anla ve İman ile tanıştırmıyorlar. 100 kelamdan 99’u İsrailiyyat. Ancak 100’de 1 Kur’an dan kelam, oda o kadar kelamın arasında yok olup gidiyor. Camilerde gel git, yat kalk zihniyeti hakim. Neticede camiler boş, hayattan dışlanmış mabed konumunda. Yeni yapılan camilere gelince gösterişli, şatafatlı binalardan oluşuyor. Yapılan bir caminin masrafıyla sade gerçek ibadethane şartlarına uygun 10 tane yapmak mümkündür. Ali Şeriati boşuna dememiş ‘Bugünkü camiler zühdün altın buzağıları haline gelmiştir’.
***
25 Haziran’da çocuklara camilerde yaz Kur’an kursu verileceği ilan edildi. Bu Kurslar da gösterişten ibaret. Giden çocuklara Kur’an ın Arapça okunuşu öğretilmeye çalışılıyor. 2 ay süren kurs sonunda Kur’an-ın Arapçasını doğru dürüst okuyan çocuk olmadığı gibi çocuklara kulluk bilinci de verilmiyor. Yaz Kur’an kursları için hazırlanan kitapçık 54 kişi tarafından hazırlanmış fakat kitapta ruh yok. Örneğin namazdan bahseden Ankebut suresi 45. Ayet kitabın namaz bahsine alınmış ayetin başlangıcı ‘Size vahyedilen kitabı okuyun’ ayetin son kısmı “Dünyada en büyük iş Allah’ın zikridir, her ne yaparsanız Allah haberdardır” kısımları atılmış sadece ‘Namazı gereği üzere kılın, gereği üzere kılınan namaz insanı kötülükten alıkoyar’ ayetine yer verilmiş. Bu örnek gösteriyor ki Allah’ın ayetinin işine gelen kısmını alarak, işine gelmeyen kısmını görmezlikten gelerek insanlara dini anlattıklarını zannediyorlar.
Beyler önce çocuklara Kulluk bilinci verilmeli; niçin dünyaya geldik? Dünyadaki vazifelerimiz ne? ölümden sonraki hayat nedir? Bunların cevabı Kur’ani ifade ile çocukların zihnine nakşedilmelidir. Bu dünyada tek gerçek ve doğru kitabın Kur’an olduğunu Kur’anın mana ve maksadına göre okunması öğretilmesi, hayata tatbiki ve diğer insanlara aktarılması sayesinde gerçek mutluluğa ulaşılabileceği bilinci verilmelidir. Tabi ki istisnalar kaideyi bozmaz azda olsa görev ve sorumluluğunun bilincinde olanların hakkını da yememek lazım.
Bu günkü Müslümanların hali Furkan suresi 30. Ayeti kerime de belirtildiği şekildedir. Bu ayetin mealinde yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor. ve (o gün) Rasul diyecek ki; Rabbim benim kavmim bu Kur’ana devri geçmiş işlevi kalmamış bir kitap muamelesi yaptı’.
Bugün Kur’an insanımızın hayatını inşa etmiyor. Kur’an elimizde olduğu halde hayatımızın dışındadır. Bunun sebebi ise Çanakkale savaşından sonra İngilizlerin meclisinde konuşma yapan Çörçil melunu, Kur’anı Kerimi eline alarak biz Osmanlıyı topla, tüfekle yıkamayız, ancak bu Kur’anı onların hayatından söküp atarsak, o zaman onları yıkabiliriz diyerek, bu görüşünü içimizde ki uşakları vasıtasıyla gerçekleştirmeleridir. Kur’an toplum hayatından sökülüp atılmıştır. Kur’an elde fakat gönülde ve hayatta olmamıştır.
Bugün din yüzeysel ve basit düşünceler adına, bir takım merasimlere dönüştürülerek, şekilci, bir takım namelerden ibaret, basit bir duruma getirilmiştir. Sözün özü; şekilde, muhtevada Hıristiyanlaştırılmıştır. Din hizmetlerinden sorumlu olan Diyanet teşkilatı konunun bilgisinde ve bilincinde midir? Halkın beklentilerine cevap verebiliyor mu? Bunun muhasebesini aklıselim ve Kur’ani bakışla yapmak gerekir. Unutmayalım! Her anımızın ve aldığımız sorumlulukların hesabını Mahşer günü Allah’a vereceğiz.