DOYDUK MU?

İnsanoğlunun midesi gibi bir kara delik daha yoktur!

Bu kara deliğin derinliğini test edecek yegâne ölçüt ise gözlerdir!

Gözler mideden çok daha derindir ve onu doyurmak mideden daha zor hatta olanaksızdır!

Mide hiçbir zaman doymaz, ne iftarda ne sahurda nede bayramda…

Sadece karnımız ağrıdığı için anlık aralar veririz. Nefes alabilmek için mola, hafif bir yol açıldı mı yine devam ederiz.

Yaşamak için yemek değil, yemek için yaşamak” der, her şeyimizi ona endeksleriz.

Aslında bu kadar çok yerken, o çok istediğimiz, sevdiğimiz yaşam süremizi kısıtlar, yaşam sonrası hayatı da zora sokarız!

Bunu bilmez miyiz, tabii ki biliriz ama tam burada gözler girer devreye. Gözler devreye girince de beyin devre dışı kalır.

Gözler açtır, gözler derindir, gözler kara deliğin derinliğini test eden skaladır…

O gözler hiç doymaz,  “Rabbena, hep bana” der.

Nereye kadar, tabii ki mezara…

Mezar son duraktır ve herkesi doyurur, kimini nimetle, kimini eziyetle…

Bir avuç toprak yeryüzünde ki bütün nimetlerin doyuramadığı gözleri doyurur, kendine getirir. Ama geri dönüş yoktur, yapılanın telafisiyse imkânsızdır artık.

Ağlamalar, sızlanmaların bir faydası da yoktur.

Uyarılar, ihtarlar, elçilerin yanında bu durumun bir fragmanı da olduğu hatırlatılır.

RAMAZAN!

Ramazan da bu kara deliklerin icraatları ifşa edilir bize.

Doyumsuzluk vurulur yüzümüze!

Açlık tanıtılır, açlar hatırlatılır!

Şayet biz ders almamış, hala işin tiyatro boyutunda kaldıysak, o zaman o bir avuç toprak geldiğinde, çizginin nimet değil, eziyet tarafına kaydırılırız…

Allah muhafaza, dünyanın en güzel nimetleriyle doyuramadığımız kara deliklerimizi ateşle, kaynar suyla, irinle dolduracaklar…

Yattığımız yer soğuk taş toprak değil, ateş çukurları olacak!

Unutmayın, tıpkı su gibi mal mülkte yeryüzüne eşit dağıtılır. Bunlar bazı kişilerde az, bazı kişilerde ise çok toplanır. Su az olan bölgelerde kuraklık, çok olan bölgelere sel olarak döner.

Mal mülkte öyledir. Az malı olanlar, bu dünyada kurur, eziyet çeker ve ölür. Sabrederse karşı tarafta karşılığını fazlasıyla alır.

Fakat çok malı olan şayet bunu o açlarla paylaşmaz, onların halinden anlamaz, onların da bu malda payları olduğunu idrak etmezse, bu mal öbür tarafta ateşine odun olur.

Bazen o ateşin bu dünyaya da sirayet edip, bu tarafta da yaktığı olur…

Ramazan’ın kelime anlamı yanmaktır!”

Yanmamak için bize sunulmuş bir fırsattır!

Bu fırsatı iyi değerlendirelim. Sadece fitre ve zekât değil, sadakalarla da malımızın kirini pasını atalım, fakirin fukaranın üstümüzde ki hakkını gözünü beklentisini karşılayalım.

Ancak başkasını doyurursak doyarız….”

Doyurmazsak, doyamayız!

Toprağın geleceği güne kadar, sırtımızda mal, midemizde gaz, gözümüzde ayaz bekleriz…

Açlığın yiyerek değil, paylaşarak giderileceği anlayışının yerleştiği bir toplum dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ