- 14-06-2019 14:36
- 34
İdeoloji; insandaki içgüdünün devamıdır. İçgüdü; insanın gelişim, evrim, üreme ve bekasını temin eden yasalar ve çekimlerin bütünü. Söz konusu alanlarda, bir bölümü insanın bilinç ve iradesine bırakılmıştır. Bundan dolayı iç güdünün sona erdiği yerde, insana kılavuzluk için ideoloji devreye girer. İdeoloji; insanı kemale erdirmek ve bu süreyi ahenk içinde sürdürmektir. İdeoloji aynı zamanda süreklilik anlamı taşır. Süreklilik hem hareket, hem de sabitliktir. Bir ideolojinin temellerini insan inşa eder. Dünya görüşü ve hayat tarzını kişinin, dünyaya dair bilimsel telakkisiyle ahenkli ve izah edilebilen, insanın var oluş değerlerinin karışımıdır.
İdeolojiyi; inanç, itikat, dünyaya bakış oluşturur. Varlığımızı uğruna feda ettiğimiz inanç ve itikattır. İdeoloji; varlığımıza hükmeden değer ve kutsaldır. O halde hakikate yaslanan ideolojiyi bulmak zorundayız. Bu insani görevdir. İdeoloji sahibi insan, sabit değerlere karşı vefalı, güvenilir ve tutucudur. İnsan hayatını tanzim eden DİN; insana has dünya görüşü, bakış açısı, eğilim, ruh olarak, insanın yeryüzünde ortaya çıkmasıyla eş zamanlıdır. Bir İdeoloji sınırlı bir zaman ve mekânın belli bir sorununu çözmekten ibaretse hedefine ulaştıktan sonra yok olur.
İdeoloji; kişinin zihinsel gelişmesi ve dışarıda tahakkuk etmesi ve onun daimi olarak öğrenilmesine bağlıdır. İdeolojide birlik; ideolojinin temel cevherini inşa eden, idealleri, ülküleri ve dünya görüşüne dayanan hususlardır. Değişkenlik ise, zaman ve mekan koşullarında ideolojinin pratik hayatta gerçekleşmesidir.
İdeoloji; bütün değerlerin ve insani yeteneklerin zayıflatılmasıyla sonuçlanan, toplumsal, iktisadi, siyasi ,kültürel ve tüm etkenleri kapsayan güçsüzleştirme ile mücadele eder..Bunun için her ideoloji sahibi kendine ait düzen ve zamanda, kendi inancına göre güçsüzleştirme ile mücadele için taşıdığı sorumluluk bilinciyle kendi durumunu belirlemeli. Kendi zamanının güçsüzleştirmesine karşı kendi içtihadını yapmalıdır. Bu içtihad; insanı düşünce ve gelişme yolunda engelleyen, kendimize, kültürümüze karşı donuklaştıran, insanlık karşıtı engellere karşı yapılmalı ve etkisiz hale getirilmelidir
İSLAM; Gerçek doğru olan, her zaman ve mekânda yaşanandır. Müslüman’ın en büyük mücadelesi, İslami sömürgecilik hegemonyasından kurtarmak, sömürgeci kültürün egemenliğinden özgürleştirmektir. Bunun için kendimizi Kur’an’la zenginleştirmeliyiz. Kuran-la dopdolu olan kalbimiz ve elimizle, bu gün kurbanı olduğumuz beşeri sistemlerle, her cephede hücum edenlere karşı dimdik ayakta durmasını öğrenmeliyiz. Müslüman kendi ideali çerçevesinde, zamanın tecrübe ve kazanımları temelinde, kendi misyonunu ortaya koyarak eğleme dönüştürmelidir.
Realizm, İdealizm ve Materyalizmin İslam’ın dünya görüşünde anlamı yoktur. İslam’ın dünya görüşü Tevhid esasına dayanır. Tevhid: varlık âleminin tamamının tek sistem olduğu inancıdır. Alem, varlık bir tek yaratıcının eseridir. O yaratıcı Allah(C.C). Tevhidi bakışla insana, varlığa bakmamız, fizik ve metafizik arasında sınırı ortadan kaldırmamız gerekir. Maddiyat ve mana arasında bölünme manasızdır. Dünya Şehadet/görünür, Gayb/görünmez olarak belirlenmiştir. Dünya insanın bilgisi dâhilindeki tüm tezahürleridir. Gayb insan duygularının ve idrakinin bilgisi dışındadır. İman amele, Amelde imana delalet eder. İnsan fıtratının hayatında görüntüsü, insanın Rabbini bilmesi, haddine vakıf olmasıdır. Rabbine isyan şeytana tabi olmaktır. Şeytana tabi olan, mutluluk, emniyet ve rahmet cennetinden uzaklaşıp, dert, yalnızlık, savaş dünyasına düşmektir. Kendi başına tanrılık hevesine kapılmaktır. Allah(c.c) Vahiy ile insanı kendi özünde özgürlük ve tercine davet eder. İnsanın hakikati bulması gerçeğe ulaşmasıdır. Bunun içinde doğru bilimsel yöntem, araştırmanın doğru yolu tatmin ve kesinlik dayanağıdır. İçimizdeki bütün fikri putları kırmalıyız. Miras gelenekler, toplumsal kültür, düşünsel modalar, çevre telkinleri, mevcut zamana uyumlanmış ,piyasa işi, dertsiz tasasız, reformis islam, nihayetinde modern vesvaslar ve Hannaslar(Nas suresi;4.ayet), üfüren Neffaslar(Felak;4.ayet) Aklımız, bilgimiz, hissimiz, ideallerimiz, kutsallarımız etrafında inşa ettiğimiz görünmez zindanlar bizi dilediği gibi yetiştirir. Bizi derinden konturol ederler. Sevgimiz, kinimizi, küfrümüzü ve dinimizi belirlerler. Tıpkı yapay uydular gibi bizi planladıkları yörüngelere yerleştirirler. Kendi karargâhımızdaki gizli dalgalarla uzak mesafeden yönlendiriliz. Otomatik olarak işe koşuluruz. Coşar taşarız, feryadı figan ederiz. Başı boş gemi gibi sürükleriniz. Aldırmazlık ahlakına kapılırız. Yüce RABBİMİZ; Kamer suresinde 4 kez şöyle buyuruyor.’’ Andolsun Biz,(ayetlerimizi anlayıp) öğüt (alabilmeniz) için bu Kuran-ı kolaylaştırdık; öğleyse, yokmu (onu okuyup) öğüt alan?’’ Kur-an’dan ders almayan Allah(c.c) dan ders almıyor demektir.
Yabancının elinde oyuncak olmaktan, kendimize yabacılaşmaktan kurtulmak, Yeniden doğmak için, fikren, ruhen kendimizle buluşmak, Kur-an’ın Bize Nazil Olması Ve Hz. Muhammedin(s.a.s) Ahlakı ile hayatımızı oluşturmakla mümkün.
İşte o zaman gerçek dünya görüşü ve ideolojiye sahip oluruz. İnşallah.
Selam ve dua ile