DÜNYANIN SONU GELİYOR!

Dünyanın sonunu insanoğlu hazırlıyor!

Çok şey yaparak ve hiçbir şey yapmayarak…

Çok şey yapıyor, kirletiyor, tüketiyor, kırıyor, yıkıyor, israf ediyor, zehirliyor, dağıtıyor, karartıyor, eritiyor,  patlatıyor…

Hiç bir şey yapmıyor, korumuyor, yerini doldurmuyor, temizlemiyor, engellemiyor, eğitmiyor, öğretmiyor, kendini sınırlandırmıyor, başkasını frenlemiyor…

Sonuç, yaşanamaz bir dünya!

Yeryüzünde ki hiçbir varlık, insanoğlu gibi çevresine ve doğasına bu kadar düşmanlık edip zayiat verdirmiyor.

Hiçbir varlık, çevresine hiçbir zarar vermez iken, insanoğlu çevresine en olmadık zararlar veriyor.

Adeta kendi kıyametini hazırlıyor!

Savaş ifrazatlarıyla, kimyasal atıklarla, kontrolsüz su tüketimiyle, dengesiz ağaç kesimiyle, vahşice avlanmayla, ahmakça ısınmayla, yerin altını oyarak, yerin üstünü betonlayarak, ilaçlayarak, hormonlayarak...

Ne yaptık?

Yeni hastalıklar, yeni salgınlar, aşırı soğuklar, kavurucu sıcaklar, tatsız meyveler, anormal hayvanlar, depremler, seller, erezyonlar, kuraklıklar,  tsunamiler, patlamalar, vahşi ve sapkın insanlar…

Her şeyi kendi ellerimizle yapıyoruz!

Doğal yaşama zarar verince, doğal yaşamda bize zarar veriyor.

Doğanın dengesi bozulunca, bizimde dengemiz bozuluyor.

İnsan vahşileştikçe, doğa da vahşileşiyor!

Ve sonuçta insanın gücü doğaya yetmiyor!

Ya doğayla yaşamayı seçecek yada nesli yok olup gidecek!

İnsanoğlu ikinci şıkkı seçmiş gibi görünüyor!

Derede bile olsanız suyu israf etmeyin diyen dinin mensupları, kuru çöllerde bile suyu dere gibi akıtıyorlar.

Ömründe hiçbir ağaç ekmeyenlerin çöpe attığı kağıtların imalatı için koca ormanlar katlediliyor.

50 yıllık binalar için binlerce yıllık yeşil alanlar heba ediliyor!

3 balık yemek için binlerce su canlısı katlediliyor.

Bilindiği üzere kıyametin ayak sesleri de büyük doğa felaketleriyle olacaktır ve bu felaketlerin sebebi de yine insanoğlu olacaktır.

Beklide sorguya çekileceğimiz ilk konulardan biri “emanete hıyanet” olacaktır!

Allah bize bu kadar mükemmel bir doğa verdi ve biz onu ne hale getirdik?

Hafta sonu Çevre Gönüllüleri Derneği olarak 15. Yılımızın şerefine bir araya gelip bu mevzuları konuştuk.

Birileri yakıp yıkarken, birilerinin de bunun önüne geçmek için mücadele etmesi gerektiğini tekrar dillendirdik.

Bu mücadelenin birilerinin menfaatine dokunacağını, bunun ciddi bedellerinin olacağını da birbirimize hatırlattık.

Çocuklarımız için yaşanabilecek bir dünya bırakmak için her türlü bedeli göze almamız gerektiğini de vurguladık.

Yürekliydik ama çok azdık!

Çok olmalıydık, şikayet eden, hasta olan, nefesi daralan, isyan eden, sitem eden herkes orada olmalıydı ama yoktu kimse.

Mükemmellik Allaha mahsustur. İnsanoğlunun kurduğu hiçbir organizasyon mükemmel olamaz. Ama bizim derneğimiz gerçekten iyi niyetle kurulmuş çok farklı camiaların, farklı fikir gruplarının insanlarını barındırıyor. Çok farklı insanlar, tek bir amaç için bir araya gelip, konuşup tartışıyor, aynı gaye için mücadele ediyorlar.

Aslında bu dayanışma örneğini topluma genelleyebilsek, yaşadığımız toplumsal sorunlarımızda büyük ölçüde azalacaktır.

Lakin insanımız el atıp destek olmak yerine, burun büküp dedikodu yapma yolunu seçiyor.

Çok aktif olmasam da derneğin ilk üyelerinden biriyim ve faaliyetleri yakından takip ederim. Kimsenin hiçbir önyargısı taassubu veya menfaat kaygısı yok. Kapı, her gelene açık. Ben daha iyisini yapabilirim diyene her zaman en önde yer verilir.

Belki daha iyisi yapılabilir ama daha iyisini yapabilecekler yok piyasada.

Piyasa da olmadıkları içinde bu doğal felaketlerin hepsinde onların da payları var. Burada birileri bir şeyler yapıyor ve ben bu işi aktif olarak yapanları taktir ediyor, elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum.

Kıyamete götüren felaketlere ortak olmak istemiyorsanız sizde el atın yada daha iyisini siz kurun!

İnsanların yaşadıkları alanları yaşanmaz hale getirmek için birbirleriyle yarışmadıkları yaşanabilir bir toplum dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ