DÜNYAYI SEVMEK KURTARACAK

Merhaba dostlar;

Güne sağlam bir iddiayla başladım.

Evet, dünyayı sevmek kurtaracak.

Koşulsuz sevmek...

Yani karşımızda ki insanı koşullarla değil olduğu gibi seversek kazanacağız.

Kendimize Tanrı rolü biçip ona kul rolü biçmezsek, onu kendi hayat imkânları içinde değerlendirirsek ki bu adil olmamızın bir gereği kazanacağız.

Zira her insan ruhundan bir renkle doğar.

Bizler şayet gökkuşağında ki mavinin maviliğini sorgulayamıyorsak her insanda doğuştan gelen farklılıkları da kabullenmeliyiz.

Nuri Pakdil üstadın şu güzel dizeleri geldi aklıma.'İnsanı kalbinden tutamadınız mı, görün nasıl kayıp gidecek elinizden!

Kaygan, yabancı madde dolu bir şey olup çıkacak sonunda.'

İnsanı önce kalbinden tutmalı.

Onu, bize farklı gelse de o haliyle kabullenmeli ve hoş görmeliyiz.

Renklilik zenginliktir.

İnsanoğlu olarak buna muhtacız.

Farklı ideoloji, farklı dil, farklı renk, farklı zevk...

Yaradan dileseydi zaten her birimizi tek bir fabrikanın ürünü misali yaratırdı.

Ünlü psikolog Abraham Maslow 'un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidinde de belirttiği gibi kabullenilmek zaruri bir ihtiyaçtır.

İnsan yaşamı boyunca kabul gördüğü ortama ve yüreğe iltica eder.

Yönelir.

İnsanoğlunun belki de tüm göçleri aynı yönedir.

Aynı gaye içindir.

Sevilmek ve kabullenilmek arzusu...

Hal böyle iken kutuplaştırmak kimsenin işine gelmeyecektir.

Oysa günümüzün hastalığı etiketlemek.

Her birimiz o kadar insan sarrafıyız ki (!) konuşmamıza dahi gerek kalmadan kalemini kırıyoruz.

Yargısız infazdan çekinmiyoruz.

Oysa kimsenin hayat tarzı, giyim tarzı bir suçluluk meydana getirmez.

Karşımızdakinin alanına, özgürlüğüne girmeyene kadar.

Hem herkesin doğrusu kendince doğrudur.

Ve bu ötekini yargılama hadsizliğini vermez bize.

Yanlış varsa iyi örnek olabilmek yine yolumuzu sevgiden geçirmek durumundayız.

Zannımca küfür ve tartışma üsluplu bir kavganın kazananı olmayacaktır ama kaybedeni iki taraftır.

Efendimizin de buyurduğu gibi 'İradeniz sert olsun. Ama sözünüzü ve kalbinizi yumuşatın'

Az sözle çok şey anlatma özelliği olan efendimiz ki biz buna cevaimul kelim diyoruz ne güzel özetlemiş.

Dengeyi tutmak önemli dostlar.

Sevgimiz iyileştiren, yaraları saran türden olmalı.

Yoksa oturup düşünmeliyiz.

Evladlarımızı çok seviyorsak ama aynı zamanda aramızda uçurum varsa düşünmeliyiz.

Nerde hata yapıyoruz.

Aynı ev içerisinde olmamıza karşın ruhlarımız km'lerce uzaktaysa başımızı ellerimizin arasına koyup düşünmeliyiz.

Her zaman kan bağıyla bağlılık kalp bağını getirmez.

Ve yine fikrimce kalp bağıyla bağlı olmak emek, hoşgörü ve fedakarlık getirdiğinden çok daha kıymetli.

Yazımı bir hikâyeyle sonlandırmak isterim.

Yaşanmışlığı tartışılsa da alacağımız ders çok daha kıymetli.

Hz İsa seferdeyken Marry isminde Yahudi bir kadının zina suçu işlediği ve toplumu tarafından recm cezasına çarptırılmak istediği haberi gelir.

Hz İsa ceza günü için beni bekleyin haberini gönderir.

Hz İsa gelir ve görür ki meydanda kelli felli göbekli Yahudi din adamları ellerinde taşlarla beklemekteler.

Hedeflerinde Marry vardır.

İsa şöyle der:

Görüyorum ki hepiniz elinizde taşlarla öfkeli şekilde bekliyorsunuz. Peki, cezasını verelim. Ama aranızda hiç günah işlememiş olan bir adım öne çıksın ve ilk taşı atsın”

Derin bir sessizliğin ardından ellerindeki taşları bırakırlar. Ve şimdi biz... Peki taşlayalım ama ilk taşı en günahsız olanımız atsın… Sevgiyle kalın.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ