- 20-09-2019 17:45
- 7650
Sıkı sıkıya tuttuğumuz nesne bir müddet sonra bileğimizi yorar.
Bu basit kural hayatlarımız içinde geçerli olmalı.
Sıkı sıkıya bağlandığımız hayatlarımız, gelecek kaygılarımız, mevcut durumda beklentilerimizi karşılamayan hadiseler ruhumuzu incitiyor.
Ektiğimiz toprağın meyvesini yemek istiyoruz. Üç saniyeden fazla bir insanı beklemek istemiyoruz. Aldığımız cevaplar istediğimiz kelimelerden oluşmalı. Oluşmayınca canımızı sıkıyoruz. Her hadise hayal ettiğimiz gibi cereyan etmeli. Oysa takdir tedbire gülermiş sevgili okurum. Yaradanın çizdiği kader senin çabana rağmen aksi yönde ilerleyebilirmiş.
Son zamanlarda ‘üzerimde bir nasipsizlik var, işlerim ters gidiyor, evrene yolladığım mesajlar Kenan Evren’e mi gidiyor ki darbe üzerine darbe yiyorum’ diyenlerdenim. Bir şeyler var hissediyorum ama açıklanamıyor bazı durumlar.
Okudum, ama atanamadım benim gibi binlerce kardeşim var. Aynı sıkıntılı süreçlerden geçtiğimizi biliyorum. İşimizi yapmak istiyoruz. Tabiri caizse hakkettiğimiz yerlerde olmak istiyoruz. Gençlerin yüzündeki buhrandan en çok eğitim sistemimiz pay biçmeli diye düşünüyorum. Düzelmiyor. Umutlar elde bırakılıyor. Bu ülkenin en çok ihtiyacı olan şey gençlerin enerjisi ise bunu bize neden yapıyorlar anlamıyorum. Mutsuz bir gençten, maddi manevi senelerini verdiği bir fakülteden sonra elinde bir ‘hiç’ ile bırakılan insanlardan beklentiniz neden üst düzeyde? Umudunuz biz isek umutlarımızı kırmayın.
...
Sayın Ziya Selçuk’a hala umutla baktığımı dile getirmeliyim. Ama kayda değer bir çözüm göremediğimi de eklemeliyim. Ben bir nebzede olsa buhranımı sesli bir şekilde ifade edebiliyorum. Ya edemeyenler… Atamayacağınız bölümlerin sıralarını artık ordan burdan kısarak okuyan öğrencilerle doldurmayın.
İhtiyaca göre kontenjan belirleyin.
Anadolu çocuğunu düşünelim.
Çiftçi adam evladını başka şehirde okutuyor nice umutlarla. Üstelik işsizlik rakamları düştü verilere göre evet ama emekli bir adamın işsizliğiyle yeni mezun bir gencin işsizliğini aynı kefeye koymak doğru olmaz. İşin en vahim tarafı ise liyakatsiz işçi alımı konusu. İşletme mezunu genç, polis oluyor. Felsefe mezunu birey rehberlik hocası…
Atanamayan kimyacı turşucu…
Durum bu kadar vahim.
Ve biz gençler işimizi yapamadığımız müddetçe mutsuzuz. Tüm kardeşlerim adına konuşuyorum. Umarım bu cılız sesime bir karşılık gelir. Umarım daha fazla işsizlik sebebiyle intihar eden gençlerin haberlerini okumayız. Ha bu arada Bursa’da Osmangazi’ de domateslerini satarak geçimini sağlayan teyzemin tezgahını yıkan zabıtalara da bir çift sözüm var. Keşke işe alımlarda mesleki yeterlilik ölçüldüğü kadar vicdani yeterlilikler de ölçülse. Her şey rayında gidiyormuş ta bir kasa domates işleri bozmuş gibi teyzemin yüreğini yakan sefillere uygulanacak yaptırımın takipçisi olacağım.
Umarım bu cennet vatan bir kuralı uygulamak için tüm vicdani ve ahlaki kuralları yok sayan sığ kafalı insanlardan bir an evvel kurtulur.
Sevgiyle kalın.