- 21-01-2019 18:16
- 33926
İlk, orta ve lise de okuyan evlatlarımız ilk karnelerini aldılar.
İlk yarıyıl bitti, hayırlı tatiller.
Kimi öğrenciler takdir, teşekkür belgeleri ile karnesini alıp sevinç içinde evin yolunu tuttu. Bazıları da kırık notları ile üzüntü duydu, belki utandı ve karnesini gizleyerek eve geldi.
Bazı veliler çocuklarının başarısını hediye ile ödüllendirirken bazıları düşük not (başarısız demiyorum) aldığı için evladından hesap sorma, azarlama belki de ceza vermeyi tercih etti.
Aslında tüm çocuklar; karne notuna bakılmaksızın başarılı olduklarını kabul etmek ve yarıyıl tatilini verimli geçmesi için çaba göstermek gerekir.
Onları sevip, yarıyıl analizini yapıp eksiklikleri nasıl giderilir beraber kafa yormak lazım.
Cezalandırmak, kızmak, kınamak, başkaları ile kıyaslamak, ondan küsmek ve dışlamak doğru bir davranış değildir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:“Küçüğüne merhamet etmeyen, büyüğüne saygı göstermeyen bizden değildir.” (Ebu Davud, Edeb)
Küçükleri sevmek, merhamet etmek, iltifat etmek, gönüllerini kazanmak dinimizin önem verdiğini konuların başında gelir.
Her çocuk başarılıdır.
Eğitimdeki notlarının düşük olması, bazı derslerin zayıf olması ve varsa disiplinsizliği sadece öğrenciye mal etmek onu sorumlu tutmak, yanlıştır, haksızlıktır ve vicdansızlıktır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem;
“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Davut, sünne 17; Tirmizî, kader 5)
Hadisi ile birinci dereceden çocuğun eğitiminde anne-baba sorumludur.
Çocuğumuzla ne kadar ilgilendik?
Kaç defa okula gittik?
Rehber ve sınıf öğretmeni ile kaç defa görüştük?
Bu ve buna benzer soruları kendinize sormalı ve kendimizi sorgulamalıyız.
Devlet, MEB, okul idaresi ve öğretmende kendi gücü oranında bu başarısızlıkta pay sahibidir.
Devletin eğitim programı, MEB başarısız olduğu her kesimin kabulüdür.
On altı yıllık tek başına iktidar olan Ak Parti, değiştirdiği her bakan ile beraber; yeni müfredat ve sınav sistemi öğrencilerin, velilerin, öğretmenlerin kafalarını karıştırmakta ve başarısızlığın bir başka sebebidir.
Bireysel olarak çocuğumuzu etkilemese de genelde eğitimdeki başarısızlığımızın bir başka sebebi de paralı eğitimin varlığıdır.
Özel okullar eğitimin kalitesini artırmadığı gibi toplum içinde yavaş ancak derinden sınıfsal ayrışmaya sebep olacağıdır.
Zengin ve fakir çocukları eğitimin ilk basamağından başlayıp üniversite bitimine kadar özel ve devlet okulu olarak iki gurup haline getirilmesi; zengin çocuklarını eğitimde beş sıfır önde başlamasına sebep olmaktadır.
Olması gereken fırsat eşitliği, eğitim bedava ve herkesi kapsamasıdır.
Fakir çocuğu; eğitim hayatı başarıyla geçse, üniversitenin herhangi bir bölümünü bitirse (Tıp, hukuku dışında) iş imkânı bulma şansı azalmakta hatta bazı branşlarda imkânsız hale gelmektedir.
Oysa zengin çocukları böyle değildir.
Özel okul, özel öğretmen, özel üniversite (yurtdışı eğitim) istediği bölümü okumakta babasının iş yerinde veya parasıyla iş kurmaktadır.
Devletin sağladığı kredileri, teşvikleri ve imkânları alabiliyor.
Ya fakir çocuğu?
Bu da devlet okullarında okuyan başarılı olan öğrencilere haksızlık olmakta ve üniversite okuyan öğrencilerin başarısını etkilemektedir.
Yine de karamsar tablodan iyimser olmaya çalışalım.
Tüm öğrencilerimize başarılar diliyorum.