- 04-10-2021 16:19
- 128
İnsanın hassas olduğu konular vardır. Bu konular söz konusu olduğu zaman insan realiteyi bir kenara bırakıp duygusallaşır.
Bu konular istismar edilebilecek konulardır. Bir bakıma bu konular insanın zayıf olduğu konular olup bundan faydalanmaya çalışan insanlar vardır.
İnsanın zayıf olduğu bu konuları suiistimal ederek menfaat temin etmeye çalışan insanlar maddi çıkar elde etmeye çalışırlar.
Bu konulardan biri de eğitimdir. Eğitim konusu baba ve anneler için çok önemli olup bu konu söz konusu olduğu zaman ebeveynler hassaslaşır.
Günümüz anne ve babaları neredeyse birbirleri ile yarış haline girmişlerdir. Komşularının, tanıdıklarının ve akrabalarının çocuklarıyla kıyaslama yaparak çocuklarının daha iyi yerler kazanması için yapmayacakları şey yoktur.
Anne ve babaların bu hassasiyetini bilen eğitim sektöründe faaliyet gösteren bir kısım kişiler bunu kazanca dönüştürmek isterler.
Eğitim tüm faaliyet alanları içinde en temiz ve bozulmamış bir faaliyet alanı olması gerekirken maalesef en fazla bozulan faaliyet alanıdır.
Her geçen gün giderek artan sömürü düzeni birçok eğitimciyi içine çekmektedir. Okulların açılması ile bu örnekleri sıklıkla görmeye başladık.
Öncellikle bir öğretmenin ikinci bir iş yapması mevzuat gereği yasak olduğu halde ikinci bir iş yapmayan eğitimci giderek azalmaktadır.
İkinci hatta üçüncü iş yapan eğitimcilerin bu işleri; özel ders vermek, eğitim koçluğu yapmak, dershanede çalışmak, Okulda hafta sonu kurs vermek vs türlü işlerdir.
Bu işleri yaparken Okulda ders verdiği öğrencilerini sömürerek menfaat temini sağlayan öğretmenlerin nasıl bir eğitimci olduklarını sorgulamak gerekir.
Eğitim, etik olmayan durum ve olaylarla sürdürülüyorsa buna nasıl eğitim diyebiliriz? Buna ancak insanların sömürüldüğü bir çeşit öğretim düzeni diyebiliriz.
Öğretmeni olduğu okulda öğrencilerine, bitirmekten sorumlu olduğu Müfredat yetişmez diyerek açtığı özel dershaneye gelmelisiniz diyen öğretmen eğitimci olabilir mi?
Öğretmeni olduğu okul öğrencilerini, hafta sonu ders verdiği dershaneye götürme hesapları yapan ve bunu dayatan eğitimci, gerçek anlamda bir öğretmen olabilir mi?
Ders verdikleri Okulun öğrencilerini ortak oldukları dershaneye çeken, aksi takdirde yetişmeyeceklerini ima eden öğretmenler, öğrencilerini istismar etmiyorlar mı?
Geçen gün bir dershane müdürü ile konuşuyorduk. Dershane müdürü bazı öğretmenlerin kendi öğrencilerini belirli dershanelere yönlendirerek komisyon aldıklarını belirtti.
Bazı öğretmenler ise belirli yayınları almaları için öğrencilerini belirli kırtasiyeye yönlendirmektedirler. Bu öğretmenler bunun karşılığında komisyon almaktadırlar.
Bazı öğretmenler başarılı okullara tayin yaptırıp bu okulları bir sıçrama tahtası olarak kullanmaktadırlar. Bu okullarda öğretmen olduklarını belirtip özel ders vermektedirler.
Kendi okul idarecilerine “Bana fazla ders yazmayın zira özel ders vereceğim” demektedirler. Tüm enerjilerini özel derse harcamaktadırlar.
Özel ders veren öğretmenlerin derslerine ilgi göstermeyen velilerin öğrencilerine de öğretmen ilgi göstermemektedir. Böyle olunca veli imkânı kısıtlı dahi olsa zorlanarak da olsa öğrencisine özel ders aldırmaktadır.
Yıllar önce bu konuları bazı öğretmenler ile konuşmuştum. Bir öğretmenin söyledikleri karşısında hayretler içinde kalmıştım. Zira Öğretmen; “ Özel ders almayan öğrencinin yetişmesinden sorumlu değilim “ deme cüretini göstermişti.
Tüm bunların sorumlusu kim acaba? Yasa gereği dışarıda çalışmaması gereken öğretmeni, kırtasiyelere yönlendiren öğretmeni, dershanelere yönlendiren öğretmeni kim kontrol edecek?
Tanıtım kitaplarını satan kırtasiyeye kim dur diyecek? İhtiyacı olmayan kitapları almak zorunda bırakılan öğrencinin hakkını kim koruyacak?
Milli eğitim yetkililerinin bu konuda görevini yapması gerekir. Milli Eğitim; Öğretmenleri, idarecileri ve kırtasiyeleri başıboş bırakmamalıdır.