- 04-09-2018 22:31
- 19392
Ülkemizin gündemini meşgul eden, hepimizi etkilemeye başlayan, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan, dövizdeki artış ve neticesi oluşan zamlar can sıkmaya başlamıştır.
Nacizane görüşüme göre ekonomimizdeki bu olumsuz tablonun müsebbibi; OHAL ile başlayan, adalet konusunda sıkıntılı olan, KHK ile oluşan baskı ve korkunun neticesidir.
Hükümet yetkilileri her ne kadar İzmir’de tutuklu bulunan ve Terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddia edilen ABD vatandaşı rahibin serbest bırakılmaması ile başlayan gerginlik neticesi olduğunu söylese de bana göre tek başına yeterli gerekçe değildir.
Milli seferberlik şuuru ile ABD dolarına karşı yapılan mücadele veya tüm gelişme ve sıkıntıların sebebini Dolar olarak göstermek de yeterli değildir.
Ekonomik gelişmeler ve etkisi neticesi, sadece Dolar, TL karşısında değer kazanmamış, TL tüm dünya para birimleri ve altın karşısında değer yitirmiştir.
Bizim yaşımız ve üstü olan duyarlı vatandaşlar geçmiş hafızalarını biraz kurcalasa, döviz artışı, zamlar, ekonomik kırız ve irtica ile mücadelenin paralel hareket ettiğini görür.
Medyanın irtica ile mücadele haberleri, yeşil sermaye, ardından dövizin artışı, zamlar bir birini takip ederdi. Ekonomiyi takip etmek için uzman olmaya gerek yoktu, medya haberlerini takip edilmesi, irtica veya yeşil sermaye ile mücadele haberlerini duyulup okunduğunda bilaistisna petrole, dövize ve ardından zam geleceğini herkes bilirdi.
Yine bu dönemlerde, fırsatçılara göz açtırmamak için yapılan denetimlerin hiçbir faydası olmadığı gibi, devlet vergi kaybına uğrarken, oluşan kaos ortamında, karaborsa, yokluk, sahte ürünlerin el altından satılması ve kuyrukların oluşmasına sebebiyet vermişti.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası ülkede asayiş berkemal olmasına rağmen, darbenin baskısı, milli birlik komitesinin kararları, halk üzerinde oluşan tedirginlik ve istibdat, ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olmuştu.
Dönemin başbakanı olan Turgut Özal’ın kısmen serbest ekonomiye geçmesi, döviz alım ve satımını serbest bırakması, sıkıntıları gidermeye başlamış, liberal ekonomiye geçişle ülke bir nebze de olsa rahatlamıştı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Sn. Bülent Ecevit’in anayasa kitapçığının fırlatması ile başlayan olaylar, ekonomik krize dönüşmüş, ilk kez dışarıdan ülkenin ekonomisine yön verecek tüm yetkilere sahip Kemal Derviş bakan olarak atanmıştı.
Demem o ki ekonominin bir kuralı var ona göre davranmak lazım. Baskı ve korku ekonominin iyileşmesinde faydası olmadığı gibi zararları hep olmuştur.
Para korktu mu kendine daha güvenilir bir liman bulur. Vatan, bayrak, din ve ezan ile ekonomik gelişmeler üzerine etkisi olsa kesin çözüm değildir.
Aslında ülkenin OHAL ile idare edilmesi ile başlanan fili başkanlık sistemi alınan KHK kararları ve firmalara atanan kayyumlar neticesi ekonomi üzerinde tedirginlik oluşmaya başlanmış, firmalar yavaş yavaş ülkeyi terk etmeye başlamıştı.
Ülkemizin başkanlık sistemine geçmesi de çözüm olmamış, iddia edildiği gibi (şimdilik) ülkenin gelişmesine katkısı olmamıştır.
Elbette her ülke kendi bekası için bazı tedbirler alma hakkı vardır. Ancak aldığı tedbirlerin adil olması gerekir. Adıl olmak; dostlar ve yandaşların adildir demesi iyi ise de en iyi olanı düşmanların dahi adildir demesidir.
Gelelim günümüze; devletin istihdama yönelik yatırım politikalarını bırakması, mevcut fabrikaların satılması ve sadece hizmet sektöründe faaliyet göstermesi bana göre eksiktir.
Devletin, yap işlet devir et modeli ile yaptığı hizmetler kısmı iyileşme (yol, hastane, köprü, tünel) olmuş olsa da kalıcı çözümler olmamıştır.
TL nin değer kayıp etmesiyle, dolarla beraber altın ve diğer paraların değer kazanmasıyla, esnafın kendini koruması, değer kaybını telafi etmesi için zamlar yapmaktadır. Doğru olmasa da bu zamları önlemek için denetim mekanizmasını devreye sokmak, dövizi sabitlemek kısa süreli çözümler olsa da uzun surede daha fazla sıkıntıların olmasına sebebiyet vereceği kesindir.
Olması gereken piyasayı şartlarına göre serbest bırakmak tedirginlik yapmadan, toplumun tüm kesiminin vicdanında hak bulacak fırsatçılara da müsaade etmemektir.
İşte, Devletin bankası olan Halk Bank’ın hatasını fırsat bilenler. Herkesin elini taşın altına koyduğu milli seferberlik şuurunun oluştuğu bu dönemde bu hatayı fırsata çevirenlere gerekli cezayı uygulamak ve bunu kamuoyu ile paylaşmaktır.