- 15-05-2023 16:12
- 15-05-2023 16:14
- 8112
Kirvem hallerimi aynı böyle yaz…
Hangi sözcükten sonra yağmur yağar?
Belki benden bir koku kalmıştı. Bütün kapılarımı gitmek için araladım.
Düşlerimin peşinde dolaştım serseri rüzgârlarla.
Hani şair demişti ya; “Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr! Benim artık yalnız sana itimadım var”
Taşlara konan rüzgâr gibi ömrüm. Belki taşların kulakları bu kadar sağır değil sesimi duymaya.
İlla ki bir kurşun sesi mi olmalı sesimi duyurmaya.
Gözleri sevgi kokan yağmurlara adadım ömrümü.
Kapılarımı uzun yolculuklara araladım.
Nergis kokan saatler boyu gecelere eşlik ettim.
Adımlarım beni her saniye ılık baharlara yaklaştırdı.
Ve herkesin içinde kırılgan bir bahar oluştu.
Nergis, gül kokulu akşamlarda elimde gene vazgeçemediğim fotoğraf makinem çıkıyorum yollara.
Yolum Batman´ın güneyinde bir Eezidi köyüne düşüyor.
Heme´yi (Mehmet) görüyorum köyün girişinde.
Boynunda dürbünü, yıllar önce boşaltılan köyünü terkeden akrabalarını bekliyor hâlâ.
Bir umut, dönerler belki ata yurtlarına.
Herkes gitti, gitmek zorunda kaldı buralardan.
Bir Hemê kaldı.
Boynunda dürbünüyle.
Hemê, hiç değişmemişti.
Yüzündeki derin çizgiler alnındaki kırışıklar ve pos bıyığı hep aynıydı.
Usulca girdik köye.
Sessiz ve kimsesiz bir çocuk gibi hüzünlü.
Büyük dut ağacı, boynu bükük karşıladı bizi.
Koynunda hala yıllar öncesinden kalma çocuk gülüşleri…
Sonra gözlerim harabe halindeki evlere takılıyor ve Hemê´nin güleç yüzü…
Sonra köy meydanındaki çeşme başında köy kızlarının delikanlılarla sıcak sohbetleri, yaşadıkları aşkları, sevdaları düşünüyorum. Binlerce yıldan beri Ermeni, Yezidi ve Müslümanların birlikte yaşadıkları bu coğrafya nasılda yalnızlaştırılmış. ´
Kirvem Hemê, nasıl da küsüp gitmişler bu topraklardan.
İnsan ata yurdundan uzak tanımadığı bir yeri vatan diye nasıl seçer?
Kim anlatabilir bu büyük acıyı bana.
Bu kadim toprakların makûs talihi hep silah, kan, göç ve ayrılıklarla mı yazılacak?
Köyün içinde Hemê ile dolaşıyoruz. Evler sessiz, ağaçlar, bulutlar, yollar sessiz.
Hiçbir şey söylemek gelmiyor içimden. usulca Hemê´ye bakıyorum.
Biz Krive demişiz size be Hemê, insan kirvesinin gitmesine bir daha geri dönmemecesine gitmesine nasıl göz yumar?
Kirvesiz yaşanacak yer midir dünya be Hemê?
Hemê´nin yüzünde utandıran bir gülümseme var.
Kirvem benim. İnsan kirvem. Kadim toprakların kanunudur der gibi bakıyor yüzüme.
“Hadi gel bi kahve içelim” diyor bana. Evine gidiyoruz.
Evde yaşlı ve hasta eşi var Kirvemin. İki büklüm, ayakta bizi karşılıyor kapıda.
“Un bı xer hatın mivane aziz.( Hoş geldiniz aziz misafirler” diyor. Başköşeye kuruluyoruz.
Kirvem zaten benim gönlümün başköşesindesin diyesim geliyor, sözler diziliyor ağzıma.
Hemen başlıyor anlatmaya; “Bütün köy Avrupa´ya gitti. Gittiler.” göz dalıyor pencereden dışarıya.
“Ben de gittim” diyor, gözü eşine takılıyor, “biz de gittik” diye düzeltiyor.
“Dayanamadım oralarda, öleceksem kendi topraklarımda öleyim dedim döndüm geldim buraya. Şimdi bir başıma yapayalnızım bak. Hasta eşim, kapımdaki sadık köpeğim ve birkaç tavuğumla buradayız. Burada öleceğiz. Atamın babamın toprağında”
Yudumladığım kahvem yumruk yumruk olmuş boğazımdan zor geçiyor.
Takılıp kalıyor sanki bir yerlerde. Boğulacak gibi oluyorum. Pencereye biraz daha yanaşıp derin derin nefes almaya çalışıyorum.
Yalnızlık zor be kirvem. Tabii ki zor. Ama siz gittikten sonra biz de yalnızlaştık.
Hem de nasıl yalnızlaştık.
Ne kadar zorlasam senin yalnızlığını anlayamam ben, değil mi kirvem?
Bir gün bir ay bir yıl değil ki senin yalnızlığın.
Bir ömür, yüzyıllara sığmayan bir ömür senin yalnızlığın kirvem. Aşağıda uzanan tarlalara bakıyorum, sessizliğimi Hemê´nin sesi bozuyor, “Eskiden suyum bile yoktu, çok şükür artık var. Ah bir de Birkaç aile olsa buralarda. İnsan sesi gelse şu boşluklardan.”
Fincanı sessizce bırakıyorum kenara.
Fotoğraf makinamı alıyorum, Heme ile çıkıyoruz köyde, yalnızlığın fotoğrafını çekmeye….
Köyden ayrılırken Kivem Hemê´nin bakışı işliyor yüreğime.
“Bir daha gelin” diyor, "Bakın bahar gelmiş memleketime, bir daha gelin”
Doğru diyorsun be kirvem bahar gelmiş memleketime.
Keşke her daim bahar gelse memleketime.
Ancak kirvem yok artık.
Bu gün onu sonsuzluğa uğurladık. Köyün ulu çınarı yok artık.
Yolağzı Köyü yetim ve boyunu bükük…
Yolun açık olsun kirvem seni özleyeceğiz..