- 12-11-2018 14:49
- 41922
Ülkemizin gündemini meşgul eden, hepimizi etkilemeye başlayan, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan, dövizdeki artış ve neticesi oluşan zamlar can sıkmaya başlamıştır. Dolardaki artışın durması ve düşmesine rağmen artan fiyatların geri alınmaması, yeni zamların yapılması, enflasyonun düşmemesi ekonomi üzerindeki tedirginliğin bitmediği, güvenin sağlanmadığının göstergesidir. Görüşüme göre ekonomimizdeki bu olumsuz tablonun müsebbibi; OHAL ile başlayan, adalet konusunda sıkıntılı olan, KHK ile oluşan baskı ve korkunun tezahürüdür. Hükümet Yetkilileri; İzmir’de tutuklu bulunan ve terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddia edilen ABD vatandaşı rahibin serbest bırakılmaması ile başlayan ekonomik savaşa bağlı olduğunu söyleseler de yeterli değildir. Papazın bırakılması, ülkesine dönmesi, dost ve müttefik ABD memnun olmuş, Türk lirası değer kazanmıştır. Ancak piyasalardaki durgunluk, firmaların küçülmeye gitmeleri, işçi çıkarmaları, işyerlerinin kapanması sanıldığı gibi krizin küçük olmadığıdır. Bizim yaşımız ve üstü olan duyarlı vatandaşlar geçmiş hafızalarını biraz kurcalasa bugünkü durumun o zamanlarla benzerlik gösterdiğinidir. O dönemlerde; döviz artışı, zamlar, ekonomik kırız ve irtica ile mücadelenin paralel hareket ettiğini görür. O günlerde büyük medya dediğimiz (Sabah, Hürriyet…) gazeteler irtica ile mücadele vurgusu ve manşetini gördüğümüzde bir şeylerin yolunda gitmediği bilinirdi. Yine bu dönemlerde, fırsatçılara göz açtırmamak için yapılan denetimlerin hiçbir faydası olmadığı gibi, devlet vergi kaybına uğrardı. O dönemlerde, merdiven altı üretim, kaçakçılık, karaborsa, yokluk, sahte ürünlerin el altından satılması ve kuyruklar normal hale gelmişti. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası ülkede asayiş berkemal olmasına rağmen, darbenin baskısı, halk üzerinde oluşan tedirginlik ve istibdat, ekonomiyi düzlüğe çıkarmamıştı. Seçimlerde halkın iktidara değil Sayın. Turgut Özal’a oy vermesi ve onu iktidara getirmesi değişimi getirmiş, toplumda güven tazelenmişti. Özal’ın kısmen serbest ekonomiye geçmesi, döviz alım ve satımını serbest bırakması, sıkıntılar gidermeye başlanmış, liberal ekonomiye geçişle ülke bir nebze de olsa rahatlamıştı. Kısmı serbest ekonomiye geçiş, demokrasinin güçlenmesi, özgürlüklerin artması, ayrıştırıcı dilin kullanılmaması “iç hain dış düşman” edebiyatının terki neticesinde ekonomi rahat nefes almıştı. Halkın istikrarın bozulmaması için kendine yakın gördüğü Ak Parti’yi on altı yıldır tek başına iktidar etmesine rağmen, istihdama yönelik yatırımlar yapmaması, fabrikaların satılması… Yanlış politikalar uygulamışlardır. Ülkenin OHAL ile idare edilmesi ile başlanan fili başkanlık sistemi, alınan KHK kararları ve firmalara atanan kayyumlar neticesi ekonomi üzerinde tedirginlik oluşmuştur. Ülkemizin başkanlık sistemine geçmesi de çözüm olmamış, iddia edildiği gibi (şimdilik) ülkenin gelişmesine katkısı olmamıştır. İdeolojik politikalar, adalette olan güvenin azalması, “İç hain ve dış düşmanla mücadele” toplumda oluşan tedirginliği azaltmamıştır. Devletin, yap işlet devret modeli ile yaptığı hizmetler kısmı iyileşme (yol, hastane, köprü, tünel) olmuş olsa da kalıcı çözümler olmamıştır. Devletin tüm teşviklerine rağmen İmalata, yatırıma, istihdama yatırıp yapılmadığı, işsizlik oranının giderek artığıdır. Bankalardaki milyoner sayısını son dönemlerde hızla artması, zengin ile fakir arasındaki ekonomik değerlerin zenginin lehine olması makasın giderek artması iyi değildir. Selam ve dua ile