- 07-09-2020 16:26
- 12928
Irkçılık, faşizm ve tarafgir siyaset toplumları kemiren Kanser hücreleri gibidir. Erken teşhis edilmez tedavisi zamanında yapılmazsa Ölümcül etkisi vardır.
Üzülerek belirteyim ki ülkemizdeki Siyaset dilinin keskin olması, din ve ırk eksenli siyasetin oy getirisinin olması, toplumda kutuplaşmaya, faşist duyguların az da olsa yer bulmasına sebep oluyor/olmaktadır.
Kendini beğenmeyle başlayıp; kendini ve ırkını üstün tutma ile ırkçılığa dönüşür. Irkçılık bir hastalık ve bu hastalığa yakalananlar ise sağlıklı düşünemezler. Onlara göre en büyük ve yüce olan kendisi ve mensubu olduğu ırkıdır.
Tarafgir siyasetse “mensubu olduğu siyasi düşüncenin mensuplarını fasık da olsa onu veli, karşı siyasi görüşlü insanları da veli olsa dahi onu fasık olarak” görür. Bir doğru vardır o da kendi partisinin doğrularıdır ve sadece “ben hakkım” der.
Bu iki düşüncenin ileri bir aşaması ise, imkanları dahilinde muhaliflere baskı kurma, karşı fikre sahip kişileri sindirmedir. Bu da toplumda korkuya ve endişeye sebep olur.
Faşist denilebilecek bu düşünce yapısı “etki tepki” kuralı gereğince karşı tepkinin yani yeni faşist oluşumlara sebep olmaktadır. Zaman içinde Türbülans etkisine dönüşebilmekte, ülkenin birliğine zarar vererek dış düşmanlar için iyi bir fırsat olmaktadır.
Aslında hiç kimse faşist olarak kendini görmez ve ya bu düşünceye sahip olduğunu kabul etmez ve şiddetle karşı duruş sergilediğini belirtir. Hatta karşıt fikirleri “faşisttir” söylemiyle yerin dibine koyar. Ayni kişi biraz empati yapsa, eylem ve söylemlerini analiz etse faşist bir düşünceye sahip olduğu/olacağı sonuca varabilir.
İslamiyet ırkçılığı ve faşizmi karşı din kardeşliği ve ümmet olma şuurunu öne çıkarır.
Enes (ra) rivayetle Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden biriniz, kendi nefsi için istediğini kardeşi için istemedikçe mümin olamaz.” (Buhari, Müslim)
Son günlerde Sakarya’da meydana gelen Mardinli mevsimlik fındık işçilerinin yaşadığı olay ve olay sonrası sosyal medyadaki paylaşım ve yorumlar hiç de hoş değildir. Mevsimlik işçileri ve de bir bayanı darp etme çok çirkin ve şiddetle kınanması gereken bir olaydır. Ancak olayı “Türk Kürt olayına” bağlamak ve siyasi şova dönüştürmeye çalışmak da o kadar çirkindir. Şiddet ve kavgaların (cinayetle sonuçlanan) hemen her gün yaşandığı bölgemiz veya ülkemizde bu olayda bunlardan biri gibi değerlendirme daha doğru olacak kanısındayım.
Tüm şiddet olaylarıyla beraber Sakarya’dakini de kınayıp lanetlemeliyiz. Bu olaya karışan faillerin yakalanıp hak ettikleri cezayı almaları için devletin hassasiyet göstermesini talep etmeliyiz. Şiddet, darp ve linç girişimi olduğu her yerde ve kimin tarafından gelirse gelsin karşı durmalıyız. Ancak toplumu kutuplaşmalara sebebiyet verecek, yeni olaylara davetiye çıkaracak davranış ve söylemlerden de uzak durmalıyız.
Bizler Müslüman’ız, “Arap'ın Acemden, Aceminde Arap’tan üstün olmadığını”, “bir erkek ve dişiden yaratıldığımızı ve üstünlüğün takvada olduğunu”, “Renklerin, dillerin Allah'ın ayeti olduğunu”, “İnsanlara en iyisinin insanlara faydası olan”, “yaratılanı yaratandan ötürü seven” kimseleriz.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in veda hutbesindeki vasiyetine kulak verelim: “Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.” (Veda hutbesi diy.)
Selam ve dua ile