- 06-06-2018 21:19
- 15980
Ramazan Ayına özel olan bayram namazından önce doğan çocukları da kapsayan maddi bir ibadet olan Fıtır Sadakası, Hanefi mezhebine göre nisap miktarına malik olan diğer mezheplerde herkes üzerine farzdır.
Bu ibadeti yerine getirirken uyulması gereken ölçü ve miktar fıkıh kitaplarında detaylı biçimde açıklanmıştır.
Bu kitaplarda yazılı olan kıstasları baz alarak miktarı belirlemek veya günün şartlarına göre tespit etmek başta Müftülerin ve işin erbabı kimselerin görevidir.
Din işlerini yürütmekle görevli diyanet işleri başkanlığı bölgeler ve kişiler arasındaki ekonomik dengeleri göz önünde bulundurarak en üst seviye değil alt tabakadaki kişilerin verebileceği miktarı belirleyerek topluma duyurmaları doğru olandır.
Bütün mezhepler, fıtır miktarını belirlemede Sa’ kabul etmişler. Sa’ ise ortalama 3350- 4000 gr.)
Hanefi mezhebi: Sadaka-i fitir ancak dört şeyden verilir: Buğday, arpa, hurma ve üzümdür. Çünkü bu dördü de kut özelliğindedir. Fakirlerin ana gıda maddesidir. (Hizanetül müftin,- Şerh-i Tahavi,- Fetava-yi Hindiye)
Buğday ve Camiussiğar adlın kitapta Kuru üzüm’de yarım Sa’, arpa ve diğerlerini ise bir Sa’ olarak. Ancak bunun hesaplanılıp kıymeti parada da verilebirir. (kay. İsl. Fık. C. Yıldırım)
Hanefi mezhebinde, fitrede bütün sayılan yiyecek maddeleri için dirhem, dinar veya fülüs cinsinden yahut ticari yahut istenilen maddelerden kıymet ödemek caizdir. (İsl. Fık ansç Züheyli. 3- 390)
…
Şafii mezhebine göre; fitrenin bir belde yahut bir mahallenin genel yiyecek maddelerinden verilmesi gerekir. Daha ucuzunu yerine daha pahalısından vermek caizdir. (age) fıtrenin miktarı ise bir Sa’ dır.
Bu saydıklarım fıtrenin alt sınırıdır. İmkanları olanların daha fazla vermeleri daha iyi onladır. Ekmeğin gramaj bilinip onu fiyat üzerine hesaplanılarak alt sınır belirlenebilir.
Önceki yazımda değindiğim gibi, DİB.
Üst makamdaki merkez ve taşra teşkilatındaki kişilerin (özür dileyerek) halkın tümüyle ilişki kurma, dertlerini dinleme, sıkıntı ve ekonomik durumlarını bilme konusunda yetersiz olduğudur.
Olması gereken, din hizmetinin siyası parti ayırımı yapılmadan herkese sunulması, talep bekleme yerine talep oluşturma yönünde çaba harcanmasıdır.
Kahvehaneler, hastaneler, iş merkezleri, STK ziyaretleri kısaca daha fazla insanlarla irtibata geçilip hasbihal edilerek dini konuda onlara yardımcı olunmaya çalışılmalı, sıcaklık hissi verilmeli imkanlar dahilinde imkanlar sunulmaya çalışılmalıdır.
Sön dönemlerden ihtiyaca göre değil ihtişama dayalı camilerin olması, inşa edilmeye çalışılmaya çalışılması, her hafta para toplamalar, bitmeyen inşaatlar, ihtiyaç olup da olmayan camiler sıkıntılara sebebiyet vermektedir.
Doğa boşluğu kabul etmediği için oluşan bu boşlukta nefis, insi ve cini şeytanların gayret ve çabaları sonucu dine karşı ilgi, dinin direği olan namazı kılanların sayısı azalmakta, kocaman camilerde Cuma Namazı dışında cemaat bulmak zorlaşmaktadır.
Bir de meşhur olmak, toplumda kendine yer edinmek, nefsini tatmin için ortaya çıkan bazı hoca, şeyh ve liderler, sünneti önemsiz görmekte, kabul etmemekte, sahabeler hakkında ileri geri konuşmakta, mezhep imamlarını ve büyük emek sonucu oluşan fıkıh kitaplarını yok saymaktadırlar.
Bize Kur’an yeter diyenler, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selemle salavat getirmeyi önemsiz görüp O’nu itibarsızlaştırma çabaları ise bir başka garabettir.
Bazı hocaların, namahrem ve tesettür kurallarına uymayan, nefis ve şehvi duyguların oluşmasına sebep veren kadınlı hatta dans ile dini anlatmaya çalışması ise ayrı bir derttir.
Bediü-zaaman:
“Bana ızdırap veren,” dedi. Yalnız İslam’ın maruz kaldığı tehlikelerdir.
Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi ona karşı mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor.
Kurt gövdenin içine girdi.
Şimdi mukavemet güçleşti.
Korkarım ki, cemiyetin bünyesi bunu dayanmaz.
Çünkü düşmanı sezmez.
Cam damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder.
Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım yegâne budur.”(tarihçe-i hayat)
Üstat ne güzel izah etmiş, siyasetle uğraşıp taraftar bulma, oy alma ve iktidar hırsı birçoğumuzun basiret gözünü kör etmiş en büyük tehlike olan imansızlık la mücadele veya dini doğru tebliğ etmeyi unutmuşuz.
“Kurt’a kuzuyu teslim” etme misali nesil, başıboş bırakılmış veya siyaset, tarikat ve cemaatlerin aralarındaki çekişmelere feda edilmiştir.