- 19-06-2014 23:04
- 36
Gazeteciler toplumda “tuz” görevi görürler.
Toplumun kokuşmuşluğunun önündeki en büyük engeldirler…
Tuz’un kokma ihtimali var mı!
İşte asıl sorun bu!
Kokuşmuşluğu engelleyecek tuz kokarsa ne olur?
Dün Batman’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Konrad Adenauer vakfının ortak düzenlemiş olduğu gazetecilik semineri vardı. Yazıyı yazdığımda daha seminerin başıydı ama genel hatlar net olarak ortaya çıkmıştı.
Tuz kokmuş ve tuzun kokuşmuşluğunun denetleyicileri de tuzdan yana tavır koymuşlar.
Çok fazla detaya girmeye gerek yok.
Batman basını genel olarak kendi menfaatini toplum menfaatinin üzerinde gören bir yapıya sahiptir.
Kendi menfaatine ters düşecek bir konuda direk olarak karşı tarafa geçer.
Bazen menfaat bile aramaz, meslektaşının olduğu tarafın haklı haksız olmasına bakmadan, direk karşı tarafı seçer.
O meslektaşının bir tarafta olması, onun için taraf seçmenin tek kriteridir.
İş böyle olunca da gazetecilik meslek ilkeleri, doğruluk, dürüstlük, ahlak gibi kriterlerin hiçbir önemi kalmamaktadır.
Bir gazeteci haber yaptığında, onun doğruluğunu veya haklılığını araştırmadan, direk karşı tarafı arayıp, seni aklayacak haber yapalım diyen gazeteci müsveddeleri var!
Bir meslektaşları haksızlığa uğrarken, gözünü kulağını kapatanlarsa çoğunlukta!
Kimse doğrunun dürüstün ya da gazetecilik geleneğinin taraftarı değildir.
Herkes kendi gemisini yürütmeye çalışır.
Bazıları da bu yürütme işini abartır…
Yaklaşık 9 yıl önce İl Emniyet Müdürü Tahir Bayındır, Basın toplantısı için Batman’daki tüm basın kuruluşlarının temsilcisini makamına davet etmişti. Makamda: Bir meslektaşımız hakkında oldukça sert ifadeler kullanıp, hakkında dava açacağını söylüyordu. Bahsedilen meslektaşımız, yaş ve tecrübe olarak camianın önde gelen isimlerinden biriydi. Herkes emniyet müdürünü dinliyor kimseden çıt çıkmıyordu. Üstüne, bir meslektaşımız (yaşça bizden oldukça büyük) sayın müdürüm, tazminat kazırsanız beraber pilav yeriz tarzında birde yalakalık örneği gösterdi.
Haksız bile olsa bir basın toplantısında, toplantıda olmayan bir basın mensubunun bu tarzda eleştirilmesini engellemeliydi meslektaşları. İş yine bana kalmıştı, sayın emniyet müdürümüzün bahse konu haberle ilgili aşırı hassasiyet göstermiş olduğunu, haberin içerisinde herhangi bir art niyet olmadığını ve önceki yaşanmışlıktan dolayı olaya duygusal yaklaştıklarını usulca anlatmış bir iki meslektaşımdan da destek almıştım.
Maalesef bu durum geçen 10 senede geriye değil ileriye doğru bir ivme kazandı.
Basın mensupları birbirini desteklemek yerine köstekleyerek, saygınlıklarını zedelediler!
Günümüzde bir meslektaşımızın yapacağı habercilik şaheseri sayılacak haberin bile diğer gazeteler tarafından bir şekilde manipüle edilmeye çalışıldığını görebiliriz.
Bir olay ya doğrudur ya da yanlış!
Bunu araştırıp bulmakta gazetecinin görevidir.
Yanlışa doğru, doğruya yanlış demek ahlaksızlıktır.
Sırf bir kişiyi kurumu yada zümreyi karalamak için bunu yapmak ahlaksızlığın karesidir. Bunu menfaat için yapmaksa ahlaksızlığın küpüdür…
Kral Çıplak!
Gazeteciler kimliğini kaybetmiş, hükümsüzüdür!
Tuzun kokmadığı bir toplum dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…