GEÇTİ BOR’UN PAZARI…

    Bir olayın veya durumun gelip geçtiği ile ilgili başlıkta zikrettiğim; “Geçti Bor’un Pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” özdeyiş olarak söylenir. 
    Emekli Amiraller bildiri yayınlayarak eski günlere özlem duyduklarını mı ortaya çıkardılar? Eski günlerde ki gibi Siyasete yön vermek istediler.
    Ama o eski günler geçti artık. Artık askeri vesayet dönemi bitti. Askeri vesayetin bittiğini birilerinin kendilerine hatırlatması lazım.
    Ülkenin kuruluşundan bu yana; millete yön vermeye, milleti küçümseye, millete söz hakkı vermemeye hakları olduklarını zannediyorlar.
    Tek partili yönetimle istediklerini yapıyor, istedikleri şekilde yönetiyor, Demoklesin kılıcı gibi milletin başında duruyorlardı.
    Millete söz hakkı vermekten ziyade milleti açlık ve perişanlık içinde bırakmışlardı. Milletin tabiri caizse cahil olduğunu ve koyun gibi güdülenmesi gerektiğini söylüyorlardı.
    Millete sözde oy hakkı vermişlerdi. Ama millet onlardan başka kimseyi seçemiyordu. Buna rağmen açık oy ve gizli sayım yapıyorlardı.
    Millet karşısında fazla duramazlardı. Millet onlara ;”Yeter söz Milletin” deyip kendi seçenekleri olduğunu belirtti.
    Bu Ülkenin kurtuluşunda milletin mücadelesi olduğunu unutmuşlardı. Kurtuluş mücadelesi fotoğrafında sarıklıların, çarşaflıların olduğu unutulmuş muydu?
    Sütçü İmamlar,Seyid Onbaşılar, Şerife bacılar ve daha niceleri hayatlarını ortaya koymuşlardı. Ama yönetimde söz sahibi değillerdi.
    Kurtuluş savaşında analar inançla kınalı kuzularını cepheye göndermişlerdi. Dışarıdan gelen düşmanı yendikleri halde içeridekine yenilmişlerdi.
    İnancın sözü yerine gücün sözü hâkim olmuştu. Gücün sözü milleti seçeneksiz bırakmış idi. Ya biz ya da biz diyorlardı.
    Giderek güç kaybediyorlardı. Millete rağmen milletin karşısında duramazlardı. “Yeter söz milletin” ile söz vermek zorunda kaldılar.
    Millet onlara artık dur dedi. Artık size bu kadar. Bundan sonra, “Sizin zulmünüze, sizin milleti perişan etmenize dur.” Diyoruz.
    Artık birden fazla parti vardı. Demokrat Parti milletin önünde bir seçenek olarak vardı. Adnan Menderes başkanlığındaki Demokrat Parti birkaç seçim de kazandı.
    Ama Milleti seçmeye ve seçilmeye layık görmeyen zihniyet boş durmadı. Bir şekilde yönetimi tekrar devir almaları gerekiyordu.
    Ne yapıp ettiler. Kara propaganda ile Adnan Menderes yönetimine kara çaldılar. Demokrat Partinin iktidara geldiği 1950 yılından itibaren Darbe ihtimalleri ve Darbe Tarihi başladı.
    Darbeler ile milleti iktidardan düşürmeye çalıştılar. Bunu da dönem dönem gerçekleştirdiler. İlk olarak 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirdiler.
    Darbe ile gelip yönetimi devir alıyorlar. Millet tekrar onları uzaklaştırıyor. Tekrar bir kurgu ve bahane ile darbe yapıyorlardı.
    Ardından Talat Aydemir’in iki başarısız darbe girişimi oldu. 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde bu girişimler yapıldı.
    Yönetimi ele geçirme sevdası bitmiyordu. Ardı ardına darbeler yapılmaya çalışılıyordu. 9 Mart ve 12 Mart 1971 tarihlerinde Darbeler yapıldı.
    Bu tarihten sonra sivil yönetimler gelmesine rağmen askeri vesayet Ülke yönetiminde söz sahibi idi. Sivil yönetimler istikrarsızlaştırıldı.
    12 Eylül 1980 tarihine kadar Ülke kaos içine sokuldu. Sağcı ve solcu örgütler vasıtasıyla Ülke karıştırılıyor ekonomi zayıflatılıyordu.
    Asker, darbenin olgunlaştığına karar verdiği zaman ortaya çıkıyor. “Bu Ülkeyi ancak biz kurtarırız. Dolayısıyla yönetmeyi de biz hak ediyoruz.” Diyorlardı.
    Askeri yönetimin ardından seçimler yapıldı. Sivil yönetim başta olmasına rağmen Askeri Vesayet “Demoklesin kılıcı” gibi sivil yönetimin başında duruyordu.
    Turgut Özal sivil yönetim olarak iktidarda idi. Vizyonu olan bir lider olarak askeri vesayete karşı duruyordu. Turgut Özle(Allah rahmet etsin) bir şekilde susturuldu.
    Ardından gelen yönetimlerde hep söz hakkı askeri vesayette idi. AK Parti iktidara geldikten sonra da vesayet devam etti.
    AK Parti vesayeti sona erdirmek için direndi. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçiminde kırılma noktası oluştu.
    Ardından Yüksek Askeri Şura’larda askeri direncin kırıldığını gördük. Askeri vesayet “Ergenekon davası”, “Balyoz Planı” vs ile zayıflayıp çürümeye yüz tuttu.
    15 Temmuz 2016 Darbe teşebbüsü ise Darbelerin ömrünü yitirdiğinin bir göstergesi olarak gösterilebilir. Darbe teşebbüsünün başarısız olması teşebbüslere niyet ve gayretleri azaltmıştır.
    Ancak en son Emekli Amirallerin bildirisi ile yeniden canlı tutulmaya çalışılan Darbe girişimleri tarihin çöplüğüne atılmalıdır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ