- 02-12-2024 00:00
- 01-12-2024 16:17
- 844
Günümüz dünyasında, sosyal medya hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Bu dijital platformlar, bireylere düşüncelerini, duygularını ve günlük deneyimlerini paylaşma fırsatı sunarken, aynı zamanda kişisel kimliğin yeniden inşası ve gösterişe dayalı bir varoluşun da zeminini hazırlıyor.
Gösteriş, insan doğasının bir parçası olarak her dönemde var olsa da, sosyal medya bu eğilimi besleyen bir sahneye dönüştü.
Özellikle, kişisel başarıların, dini pratiklerin ve sosyal etkileşimlerin gösterilmesi, bu eğilimin farklı yüzlerini ortaya koyuyor.
Dini pratiklerin sosyal medyada paylaşılması, gösterişin farklı bir boyutunu gözler önüne seriyor. Bir kişinin hac veya umre ziyareti, manevi bir yolculuğun parçası olmalı.
Ancak bu deneyimin sosyal medyada sergilenmesi, ibadetin samimiyetini gölgede bırakabilir. Dua kâğıtlarının paylaşılması veya bu tür paylaşımların "beğeni" ve "takdir" toplama aracı haline gelmesi, niyetin sorgulanmasına yol açabilir.
Bu durum, dini ritüellerin toplumsal bir "başarı" veya statü göstergesine dönüştüğü izlenimini uyandırabilir.
Benzer bir şekilde, sosyal medya öğretmenler günü gibi özel günlerde alınan hediyelerin ya da çiçeklerin sergilenmesine de ev sahipliği yapıyor.
Bu tür paylaşımlar, bireyin toplumsal kabul görme arzusunu tatmin ederken, aynı zamanda karşı taraf üzerinde görünmez bir rekabet baskısı yaratabilir.
Politikacıların hasta ya da taziye ziyaretlerini fotoğraflarla belgeleyip paylaşmaları ise empati ve duyarlılık gibi insani değerlerin "görünürlük" uğruna araçsallaştırılmasına neden olabilir.
Bu durumların fayda ve zararları üzerine düşünmek gerekirse, fayda kısmında, bu tür paylaşımların toplumsal farkındalık yaratma potansiyeli olduğu söylenebilir.
Örneğin, bir bağış kampanyasının paylaşılması, toplumsal dayanışmayı güçlendirebilir.
Ancak zararlar kısmında, bu tür paylaşımlar bireylerde yapay bir tatmin duygusu yaratabilir ve sahte bir "mutluluk" tablosu çizebilir.
Gösteriş odaklı paylaşımlar, insan ilişkilerini samimiyetten uzaklaştırabilir ve bireylerin iç huzurunu zedeleyebilir.
Sonuç olarak, gösteriş toplumun sosyal medyada yansıttığı bir fenomen haline geldi. Bu durum, bireylerin içsel değerleri yerine dışsal onaylara odaklanmasına neden oluyor.
Asıl soru, bu gösterişin bize ne kattığı ve neler kaybettirdiğidir. Kendimize şu soruyu sormalıyız: Paylaştıklarımız, gerçekten hayatımızı anlamlandırıyor mu yoksa sadece bir maskeden mi ibaret?
Gösterişin cazibesine kapılmak yerine, daha samimi ve anlamlı bir hayatın peşine düşmek, belki de modern çağın karmaşasında ihtiyaç duyduğumuz en önemli adım olacaktır.