GÜL, FİTNE KOKAR MI?

“Fitne uykudadır, onu uyandırana lanet olsun,” diyor Peygamberimiz(SAV).

O kadar ince bir çizgidir ki bu fitne denen illet, çoğu zaman bu lanete mazhar olanlar, bunun farkında bile değillerdir.

Dolayısıyla herkesin bu ince çizgide çok dikkatli davranması gerekir.

Bizde öyle yaptık.

İktidarın aile içi meselelerine uzaktan bakıp, şüphe ve kaygılarımızı kendimize sakladık. Onlar daha iyi bilir dedik.

Onlar birbirilerini de daha iyi bilir dedik.

Onlar ne yapıp yapmayacağını da iyi bilir dedik…

Ama gelinen nokta, bizim en başta olduğumuz nokta oldu!

İkinci, üçüncü Abdullatif Şener vakaları yolda gibi!

Referandum öncesi, Sayın Cumhurbaşkanımıza da Abdullah Gül’e de çok yakın olan bir isme, bu durumu sormuştum.

Davutoğlu ve Gül bu kadar kritik bir süreçte niye inisiyatif almıyorlar, demiştim.

Sayın büyüğümüz, Davutoğlu ile ilgili ağır eleştirilerde bulunsa da Gül için negatif bir açıklama yapmamış, onun kendi tarzı deyip geçiştirmişti.

Bende böyle bir süreçte, tarz deyip susmak, rakip cepheye mevzi kazandırmak anlamı taşımaz mı demiştim…

Sohbet uzayıp gitmişti.

Lakin içimizde hep bir şüphe olsa da büyüklerimiz daha iyi bilir deyip susmuştuk.

Gelinen son süreçte bütün küffar birleşmişken, o mülayim, sessiz, tavrını gizleyen şahıs, çıkmış sesini yükseltiyor.

 “Gerekli gördüğüm yerlerde, fikrimi beyan ederim” diyor.

Eyvallah, bu ülkede herkes fikrini beyan etme hakkına sahiptir.

Kimi üzüm yemek için fikir beyan eder, kimi bağcıyı dövmek için.

Sanki Sayın Gül, direk bağcıyı hedef alıyor gibi.

Bu tarz da onun tarzı değil.

O kibar, o beyefendi, o Erbakan hocanın tedrisatından geçmiş kişi, bu kişi değil.

Ne oldu, gerçekten birileri mi yönlendiriyordu onu?

Yoksa…

Yoksanın arkasına yazılacak o kadar çok şey var ki!

Bunu Gül gibi birinin arkasına yazmak istemiyorum.

Ama sonuç ortada, bütün şer güçleri umudunu ona bağlamış durumda ve O, bu durumdan rahatsız olduğunu bildirmiyor.

Bildirmemekle de zımni olarak açık kapı bırakıyor.

Üstüne yaptığı açıklamalarla onları yüreklendiriyor.

Abdullatif Şener’i de öyle çok sevmiş, çok güvenmiştim.

Geldiği noktaya bakınca, büyüklerimizin dediği, “Allah sonumuzu hayretsin” sözünün ehemmiyeti geldi aklıma.

Oda birilerinin gazına gelip, bütün değerlerine ters düşüp, yola çıktıklarını, yolda bırakıp, onlara hakaretler ederek, bir yol bulabileceğini düşünmüştü.

Yanıldı, çakıldı, rüsva oldu!

Şimdi Abdullah Gül de onun yolunda.

Birileri ancak sen bu diktatörü yıkabilirsin.

Hepimiz arkandayız. Biz arkandaysak, herkes arkanda demiş, oda gaza gelmiş gibi.

Ama Reis’in nasıl gaz aldığını en iyi bilenlerden biri odur.

Gül bahçedeyken güzeldir, renk ve koku verir.

Bahçeden kesilip pahalı vazolara konulduğunda, rengi de kokusu da kaçar.

Hiçbir güç ve zenginlik, onu kendi bahçesi ve dalında ki haline kavuşturamaz.

Güç ve zenginliğin ihtişamına, gavurun gazına, fitnenin ateşine gelip yanan çok yiğitler gördük.

Umarız Gül, kendini bu ateşte yakmaz!

Reis, yazıklar olsun dedi.

Haklı, canı yanıyor.

En çok değer verdiği, sırtını dayadığı, önünü açtığı, kardeşim dediği zattan bunu beklemiyordu.

Bizde beklemiyorduk.

İngiltere’nin güvendiği, İyi Partinin umut bağladığı, HDP’nin olur dediği, CHP’nin niye olmasın ki dediği birine, eski mahallesinden hiç kimsenin selam vermeyeceğini bilmesini isterim.

Acaba bunu göremeyecek kadar basireti bağlanmış mıdır bilmiyorum.

Ona güvenenler zaten ayeti kerimenin açık hükmüne tabiler, “sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, doğru yola dönemezler” (bakara 18)

Sayın Gül’ün bunların kayığına binmesi çok acı verici.

Onunda bu kayıkla alabora olacağı gerçeği ve onun bu gerçeği idrak edememe durumu çok daha acı…

Gül’e sadece acıyorum.

Kıymeti taşıyamayan omuzlar, ölmeden önce onu mutlaka silkip atarlar!

Daha aydınlık yarınlar dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ