- 30-06-2022 06:04
- 29-06-2022 16:04
- 28
Merhabalar sevgili Sonsöz Gazetesi okurları,
Beni takip eden okuyucularım genel de gündemdeki konulara değinmem ve internete gördüğüm ve okuduğum özel bilgileri ve hikâyeleri sizlerle paylaşıyorum.
Salı günü ‘Gündem Petrolspor’ başlıklı yazım çok olumlu tepkiler aldı.
Bir basın mensubu olarak bildiklerimi ve öğrendiklerimi sizlerle paylaştım.
Kimileri yazdıklarımdan bazı bölümlerin yanlış olduğunu ve gerçek böyle idi denildi.
Kimileri ise yazının altına imzamı atarım dedi.
İki taraftan da aldığımız tepkilere bakacak olursak demek ki biz doğru olanı yapmışız ve gerçekleri yazmışız.
Muhataplardan gelecek cevaplara bu sütünlar da yer vereceğimizi belirmiştim.
Yeniliyorum, benim için Petrolspor sayfası kapandı.
Yetkili ve etkili kişilerden gelecek açıklama olmadığı sürece Petrolspor ile ilgili yorumları yazmayacağım.
Ama Petrolspor yönetimi doğru işler yaptığında kendilerini ayakta alkışlayacak, yanlışlarınada yanlış diyeceğimi belirtmek istiyorum.
Sevili okurlar bu kadar ahkam kestikten sonra yine özüme dönüp, internette okuduğum çok güzel bilgiler içeren iki hikayeyi sizlerle paylaşayım.
***
ÇERKESLER NEDEN BALIK YEMEZLER?
Sevmediklerinden değil.
Çerkesler balığı atalarına saygıdan yemezler.
Çünkü 300 yıl süren Rus-Kafkas savaşında Karadeniz ve Hazar milyonlarca Çerkes'e mezar olmuştu. Deniz kana bulanmıştı.
Dalgalar her gün kıyılara ceset taşımıştı.
Gürcü tarihçi Canaşia bir canlı tanığın ağzından o günleri şöyle anlatıyor. "Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem.”
O nedendir ki, yaşlı çerkesler balık yerlerse, atalarını yiyecekler hissine kapılırlar.
O gün, bugün Çerkes, Abhaz, Çeçen, Kabartay Kafkas halklarının yaşlıları balıktan uzak durur.
****
ON GÖZLÜ KÖPRÜ - DİYARBAKIR
On Gözlü Köprü denilen Dicle Köprüsü, on kesik kemer üzerinde inşa edilen bloklarla Dicle’nin iki yakasını birleştirir.
Güney cephesinde, kemerlerle korkuluk arasında yer alan iki satırlık çiçekli kûfî kitâbeden, Mervânoğulları’ndan Nizâmüddevle Nasr zamanında Kadı Ebü’l-Hasan Abdülvâhid tarafından 1064 - 65 yılında Ubeyd adlı bir mimara yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Ancak araştırmacılar bu kitâbenin onarım kitâbesi olduğu görüşünde birleşmekte ve eserin çok daha eski bir tarihte yapıldığını kabul etmektedirler.
Son defa 1899-1900 yılında onarıldığı anlaşılan köprü, on gözlü olup 180 m uzunluğunda ve 7-8 m genişliğindedir. Yaklaşık aynı seviyedeki farklı boyutlarda sivri kemerlerin en genişi ortadakidir. Menba tarafında üçgen külâhlı sel yaranlar, mansab tarafında da silmeli dikdörtgen dayanak duvarları bulunmaktadır. Bu duvarlar, arazinin topografik yapısına uygun şekilde ve doğudan güneye doğru kıvrılarak hızla akan Dicle nehrinin basıncına karşı koyabilmek amacıyla yapılmıştır. Köprünün inşasında dolgu malzemesi olarak kireç harçlı moloz, kaplamasında ise şaşırtmalı teknikte uygulanmış farklı boyutlardaki kısmen devşirme kesme taşlar (bazalt) kullanılmıştır; korkuluklar ise moloz ve kesme taştan yapılmıştır.
Güney cephesindeki kitâbenin bitiminde, benzerlerine özellikle Artuklu ve Selçuklu yapılarında rastlanan başı cepheden işlenmiş bir arslan kabartması yer alır. Bu kabartmanın en yakın örnekleri Diyarbakır surlarındaki Harput Kapısı ile Mardin Kapısı’nda görülmektedir.