- 20-12-2023 00:00
- 19-12-2023 16:22
- 140
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin bir bulvara Şeyh Said ismini vermek istemesi büyük tartışmalara yol açtı. Nerdeyse hainler göz ardı edilip ihanetle suçlanmaya çalışılıyor.
Şeyh Said Hazretlerini bu yakışıksız ithamlardan tenzih etmekle başlayayım. Öncelikle Şeyh Said kimdir kısaca bir tanıyalım.
Şeyh Said Hazretleri; Nakşî şeyhi âlim bir ailenin en büyük çocuğudur. Seyyittir. Yani Peygamberimizin soyundandır. Nakşibendi Şeyhlerindendir. Faziletli bir Alim, irfani bir Mutasavvuf, zakir bir tekke sahibi, seydalık yapan bir Medrese alimi, İrşat faaliyetlerini yürüten bir ailenin temsilcisidir. İslamın ileri gelen rehber, lider ve önderlerindendir.
Kıyamının sebebine gelince: Ankara da ilan edilen yeni meclisle Lozan antlaşması kabul edilir. Başta Musul ve Kerkük olmak üzere Osmanlı Devletinin işgal edilen tüm toprakları, adalar dahil vaz geçilir.
Mart 1924 de Hilafet kaldırılarak dünya islam birliği yok edilir. Dünya Müslümanları lidersiz bırakılır. Hilafetin kaldırılması islam alemine vurulan en büyük darbedir. 3 Mart 1924’da Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile Osmanlı Devletinin eğitim kaynağı olan medreseler yasaklanır. İslamı öğrenmek ve öğretmek yasaklanır. Camiler kapatılır. Kuran okunan ve öğretilen yerler kapatılır. Osmanlı halkını oluşturan İnanç, kültür ve gelenekler ortadan kaldırılır.
25 Kasım 1925'te Şapka Kanunu ile Fransız adeti olan şapka ve Yahudi adeti olan fötr zorunlu hale getirilir. İslami giyim tarzına uygun olan sarık, cüppe, şalvar ve çarşaf “kılık kıyafet devrimi” adı altında yasaklanır. “Şapka giymek haramdır.” dediği için âlimler idam edilir. Şapkan giymek zorunlu hale getirilir.
30 Kasım 1925'te nefsi terbiye ve irfan mektepleri olan Tekke ve Zaviyeler yasaklanır. Âlimlerin kimi sürülür, kimi öldürülür. Camiler ahırlara çevrilir. Başta Kuran’ı Kerim olmak üzere dini kitaplar yasaklanır ve yakılır. Ezan, Türkçe okutulur. Kuran okutanlar hapislere atılır, idam edilirler.
17 Şubat 1926 tarihinde İsviçre Medeni Kanunu kabul edilir. 1 Mart 1926 tarihinde İtalyan Zanerdelli Kanunu Türk Ceza Kanunu olarak kabul edilir. Osmanlı Devletinin uyguladığı İslam hukuku feshedilir. Allah’ın kanunları olan İslam şeraiti yasaklanır.
“Devrim” olarak nitelendirilen, hakikatında halkın inançlarının ve bu inançlara göre yaşam tarzının yasaklanması olan, halkın deyimi ile “kafirlerleştirilme politikası halkta büyük bir nefrete yol açar.
Şeyh Said bu durumu bizzat şöyle anlatır. Kurulduğu günden beri Dini mübini Ahmedinin temellerini yıkmaya çalışan, Türk Cumhuriyeti reisi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kuran ahkamına aykırı hareket ederek, Allah ve peygamberi inkar ettikleri ve halife i islamı sürdükleri için gayri meşru olan bu idarenin yıkılması bütün İslamlar üzerine farzdır. (Kürt Sorunu –Mustafa İslamoğlu İslami hareketler ve kıyamlar tarihi S.608-609)
Şeyh Said bu aşamadan sonra dinin yok sayılmasını, fıskın, fücurun ve küfrün ortaya çıkmasını, dindarların çeşitli baskılara maruz kalmasını hoş görmez. “Gazetelerde bir kısım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Elimden gelse ben bugün bizzat cihada başlar, dinin yükselmesine gayret ederim.” (Kürt Sorunu s.586) der. Bir diğer açıklamasında “Halifesiz Müslümanlık olmaz. Şiarımız dindir. Şeriat isteyiniz. Şimdi ki hükümet mütemadiyen dinsizlik neşretmektedir. Kadınlar çıplaktır. Mekteplerde dinsizlik ilerliyor.” (Kürt Sorunu 212 M7ustafa İslamoğlu s.586) der.Ankara’nın Türkleştirme politikasına karşı çıkar. Türk olmayanların Türkçe konuşmaya zorlanmasını, İsimlerin değiştirilmesini, köy ve şehir isimlerinin Türkçeleştirilmesini doğru bulmaz.
Şeyh; “Bu güne kadar Bizleri ve Türkleri bir arada tutan din bağı vardı, Türk Hükümeti din bağını kaldırdı. Artık bizi birbirimize bağlayan hiçbir bağ kalmamıştır.” Diyerek yeni iktidarın yöneticilerini “Kafir” olarak niteler.
Zamanın Başbakanı Ali Fethi Bey, yapılan bu uygulamaları kabul etmeyerek “Ben Allaha, tarihe ve millete karşı elimi haksız yere kana boyayamam. Seve seve başbakanlıktan çekilirim.” (Kürt Sorunu 228 İbrahim Arvasi age s.47) Diyerek başbakanlıktan istifa eder. Halka yapılan zulme ortak olmaz.
İşte bu saydığımız sebepler nedeni ile toplumsal bir infial oluşur. Bunun akabinde isyana kadar varan tepkiler ortaya konar. Çünkü halkın inançları, hayat tarzı yasaklanmış, dilleri ve dinleri nedeniyle suçlu duruma düşürülmüşlerdir. Bu tabi ki toplum için hazmedilecek bir durum değildir.
Sonuç olarak Şeyh Said kıyamı; halkın kendi özünden gelen, fikir ve düşüncelerinin emrettiği hakikatler için ortaya çıkan bir kıyamdır. İmanın kalplerdeki tezahürünün sonucudur. Hakkın ve hakikatin gerekliliğinin yerine getirilmesidir. Allah’ın emrettiği zulme karşı çıkma emrinin yerine getirilmesidir.
Hal bu iken Şeyh Said’in hain olması nasıl iddia edilebilir?
Evet, yapılan yanlış politikalara ve uygulamalara karşı çıkmıştır. Üzerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmiştir. Bu uğurda o ve 47 yareni idam edilmiştir. Ama bu hiçbir şekilde onun hain olmasını gerektirmez. Hain’dir denilemez.
Tarihi hakikatler, halklarımıza ve ülkemize kimlerin ihanet ettiğini apaçık ortaya koymaktadır. Hain kimdir? Ülkemize ve halkımıza kimler ihanet etmiştir ve etmektedir? Ortadadır. Kaldı ki Şeyh Said, Şeyh Mahmut Berzenci vb. eğer bazılarının yaptığı gibi bu ülkeye ihanet etmiş olsaydı günümüzde var olan ülkeler gibi onlarında bir devleti olurdu.
Aynı zamanda şu çok açıktır. Şeyh Said’in İngilizlerle hiçbir şekilde işbirliği olmamıştır. İngilizlere ajanlık yapanlarda, işbirliği yapanlarda, ülkeyi peşkeş çekenlerde, anlaşma yapanlarda apaçık ortadadır. Eğer, gerçek bir hain aramak gerekiyorsa kim kimlerle dost, kim İngilizlerle beraber buna bakmak yeterlidir. Her şey apaçık ortadadır…
Şeyh Said sadece Dini Mübini İslama sahip çıkmıştır. Bu nedenle övgüye layıktır. Şahsım olarak Şeyh Said ile aynı çukurda olmayı ona karşı olanlarla birlikte olmaya tercih ederim. Netice de “Her kişi sevdiği ile beraberdir.”