- 02-11-2017 22:35
- 82
Değerli Sonsöz Gazetesi okuyucuları Allah nasip ederse bu köşede zaman zaman sizlerle beraber olacağız.
Allah kalemimi ve fikrimi hakka hizmet etmeyi batıla karşı durmayı nasip etsin.
Kardeşkanının oluk oluk aktığı bir coğrafya, batıl güçlerle işbirliği yapmanın meşrulaştığı bir ortam, faiz, zina, içkinin yasal olduğu halkı Müslüman olan devletler, Cuma ve vakit namazlarının bir kısmının bazı kimseler için izne bağlı olduğu sistemler ve bunları içine sindirmiş ve kabullenmiş Müslüman kitleler.
Ümitsiz miyiz?
Hayır.
Bediüzzaman:
"Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşallah. Hakikat-i İslami yenin güneşi ile sulh-u umumi dairesinde hakiki medeniyeti görmeyi, rahmet-i ilahiye’de bekleyebiliriz" (Hutbe-i Şamiye)
Şeytanın desiseleri ve insanoğluna olan kini kıyamet kopana kadar devam edecek ve başarılı olmak için her yolu denemiş/deneyecektir.
Müzisyenin, mankenin, tiyatrocunun, oyuncunun, futbolcunun...
Daha nicelerinin sanal âlemde milyonlarca takipçisi, model kabul edildiği bir durum.
Ve yine namaz vakitlerinde bir safı ( birçoğunda dolmuyor) dolmayan camiler, dini anlatım ve paylaşımın sanal âlemde kabul görmediği ve model alınmadığı gerçekler.
Üstat Bediüzzaman:
"Bu asırda ikinci dehşetli hal; Eski zamanda küfr-ü mutlak ve fenden gelen dalaletler ve küfr-ü inadiden gelen temerrüt, bu zamana nispeten pek azdı.
Onun için eski İslam muhakkiklerinin dersleri, hüccetleri o zamanlarda tam kâfi olurdu. Küfr-ü meşkuku çabuk izale ederlerdi.
Allah'a imanın umumi olduğundan, Allah'ı tanıttırmak la ve Cehennem azabını ihtar etmekten çokları sefahatlerden, dalaletlerden vaz geçebilirlerdi.
Şimdi ise; Eski zamanda bir memlekette bir kâfir-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir.
Eskiden, fen ve ilim ile dalalete girip inad ve temerrüt ile hakaik-i imana karşı çıkma nispeten yüz derece ziyade olmuş.
Bu mütemerrid inatçılar, firavunluk derecesinde bir gurur ile ve dehşetli dalaletleriyle hakaik-i imaniyeye karşı muaraza ettiklerinden, elbette bunlara karşı atom bombası gibi-bu dünyada onların temellerini parça-parça edecek- bir hakikat-ı kutsiye lazımdır ki; onların tecavüzlerini durdursun ve bir kısmını imana getirsin."(hutbe-i şamiye)
Müslümanların çoğunlukta yaşadığı ülkelerde, fen ve ilim ile delalete giren inatçı ve inkârcı taifesi, gençler üzerindeki hâkimiyetini genişletmiş, oluşturduğu mahalle baskısıyla nice ehli imanın çocuklarını dine karşı; lakaid, dalga geçer ve ya düşman hale getirmiştir.
Maddi alanda batılın ezici bir üstünlük sağladığı günümüzde, ülkeler işgal edilmiş, mal ve namus payı mal olmuştur. (Irak, Suriye, Afganistan...).
Bu korkunç tahribata karşı siyasetle başarılı olmak yeterli olmadığı gibi, tarafgir siyasetle de beterin beteri olması kaçınılmaz bir gerçektir.
O zaman nasıl bir metot geliştirilmeli ki maddi cihette de başarı sağlansın.
Üstat Bediü-Üzaman:
"İşte Cenabı Hakk'a hadsiz şükürler olsun ki; bu zamanın tam yarısına bir tiryak olarak Kur'an-ı Mü'ciz-ül Beyan'nın bir mu'cize-i maneviyesi ve lemaatı bulunan Risale-i Nur pek çok müvezenelerle, en dehşetli muannid mütemeridleri, Kur'an'ın elmas kılıncı ile kırıyor.
Ve kâinat zerreleri adedince vahdaniyet-i İlahiye ve imanın haki katlarına hüccetleri, delilleri gösteriyor ki; yirmi beş seneden beri en şiddetli hücumlara karşı mağlup olmayıp galebe etmiştir" (Hutbe-i Şamiye)
Kur'an ve hadisin rehberliğinde, doğru ve akıllı bir strateji uygulanırsa, nevi-i beşer, huzur ve saadeti dareyni bulur.
Tahribat kolay ve zahmetsizdir. Şeytanın manevra kabiliyeti yüksek nefis ve şehvet en çok kullandığı alanlardır.
Her kişiye özel bir şeytan, kalbe habis vesveseler koyma konusunda çok beceriklidir. Hele İnsi olanı ise en tehlikeli olanıdır.
Hicr Suresi 36- 40:
36- İblis: "Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver" dedi.
37,38- Allah da, "O halde, sen vaktı (yalnız benim tarafından) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
39, 40- İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, ant olsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım." (Diy. Mealı)
Kaderin bir tecellisi olan hak ile batıl mücadelesinde safımızı belli etmek çok önemli ancak ihlâslı olmak daha çok önemlidir.
Bedi-Üzzaman:
"Biliniz ki: Bizim muradımız medeniyetin mehasini ve beşerin menfaati bulunan iyiliklerdir. Yoksa medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar o seyyiatları, o sefahatleri mehasini zannedip, teklid edip malımızı harap ettiler. Ve dini rüşvet verip, dünyayı da kazanamadılar. (Hütbe-i Şamiye)
Mücadele yanlışlarla, haksızlıklarla, insan onur ve haysiyetini aşağılayanlarla olmalıdır.
Dini değerleri yok sayan, İnsanların imanını tehlikeye sokan, ahiretin mafına çalışanlarla yapılmalıdır.
Kişilerle değil yanlışların kendisiyle, diklenerek değil dik durmakla, batıl kimden olursa olsun ona karşı, hak kimden yana ise onunla bir olarak hakkın safında yer almalıyız.
Üstat Beddi-Üzzaman:
Bir tek gayem var: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslam memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz.
Bu ses, alem-i İslam’ın iman esaslarını zedeliyor.
Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.
Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve Müslümanları imana davet ediyorum.
Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum.
Bu müşahedem ile İnşallah Allah huzuruna girmek istiyorum, bütün faaliyetim budur.
Beni bu gayem de alı koyanlar da, korkarım ki Bolşevikler olsun!
Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.
Beni serbest bırakınız.
El birliğiyle, komünistlik ile zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim. (Şualar 497–498)
Dünyaya imtihan için geldiğimizi ehli iman olan herkes bilir.
Bu imtihanda en kazançlı ve karlı bir biçimde kazanmamın yolu da, Allah'ın rızasına uyun yaşamakla mümkün olduğu da bir gerçektir.
Vadiler dolusu develeri Allah yolunda harcamak bir insanın imanının kurtarılmasına vesile olmak kadar değerli olmadığıdır.
Tüm peygamberlerin ve onların hakiki varislerinin yegâne gayesinin insanların imanını kurtarma ve dinsizliğe karşı mücadele etme olduğu düşünüldüğünde Üstadın ehli küfürle mücadelesi daha iyi anlaşılır.
Bizlerde mademki ölüme namzet tiz, zamanı geldiğinde ölecek, malımızı, makamımızı, şanımızı...
Ve daha nice maddiyatı mızı bırakıp amelimizle baş başa kalacağız gerçeği ile amellerin en makbulü olan rıza-i ilhiye uygun yaşamayı kendimize düstur etmeliyiz.