- 25-07-2014 22:03
- 124
24 Temmuz 1950 tarihinde Gazeteciler Cemiyeti sansürün kaldırılışını basın bayramı olarak ilan etti ve 64 yıldır komik biçimde sansürün kaldırılışına kimse inanmasa da basın bayramı kutlanır.
Ama işin aslı böyle mi, değildir tabi.
Osmanlı döneminde çıkan tüm gazeteler sansür memurlarının eliyle kontrol ve denetimden geçirilir ve akabinde basılırdı.
24 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilerek yürürlüğe giren 2. Meşrutiyet iktidar sahiplerinin sansür memurlarının eliyle basının üstünde kurdukları tahakkümün sona erdiği tarih olarak kabul edilir.
1946 yılının haziranında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti herkesin bayramı var da bizim niye yok deyince akla ilk, basının sansür memurlarından kurtulduğu 2. Meşrutiyetin ilanı gelmiş ve o gün bayram ilan edilmiş.
Kutlanış biçimine gelince…
Maalesef Türkiye’de birçok resmi ve milli bayram gibi, basın açıklamalarıyla iktidar yanlıların daha ölçülü muhaliflerin daha sert, sansüre vurgu yapan yazılı basın açıklamalarıyla kutlanıp geçiştirilir.
Yeri gelmişken takıldım ama kurtulamadığım demin ki ifadelerden biri, bir bayramın resmi ve milli olma durumu o bayramın halk tarafından özümsenmediği ve içselleştirilmediği aksine kimi ideoloji ve siyasal rejimlerin hegemonyalarını sürdürebilmek için güç ve silah zoruyla, abartılı olmasın ama kimi dönemlerde öyle yapıldığına dair örnekler vardır, halkı zoraki bayramları kutlamak zorunda bırakmış ve Sinan Çetin’in kısa metraj filmini akla getiren “Mutlu ol bu bir emirdir” durumları oluşturmuştur.
Basın maalesef ki hala bariz ve güçlü bir sansür ve baskının altında can çekişiyor diyeceğim ama basın kurumlarının sahiplerinin hal ve ahvaline bakınca sansür ve baskının sefasını sürüyorlar demekten başka bir şey gelmiyor dilime.
Onun sevgili basın ve ahalisi bayramınız kutlu olmadı hiçbir zaman ki bundan sonra da kutlu olacağını hiç sanmıyor ve beklemiyorum.
…
Bu toplumun resmi ve millileştirilmekten sıyrılıp kurtulabilmiş iki büyük bayramından biridir Ramazan Bayramı.
Rahmetli annemin buzdolabını vanilya ile tadı ile bulandırılmamış sütlaç kâseleriyle doldurduğu yıllardı, uykusuz kalıp ta geceden tencerelerce yemek pişirdiği biz çocukların ise gün ışımasıyla kalkıp başucumuzda yeni kokularıyla ayakkabılarımızı yatak başucumuzda giymeye başladığımız ve kapıya kadar ancak yürümesini öğrendiğimiz o günler.
Erkenden geceden ne kadar büyük bir poşetle ve kimle nerelerin gezileceğinin hesabı yapılmış ve sanki bayram saat 9 ya da 10 da bitecekmiş korkusuyla erkenden sokağa fırlayıp bayram şekeri topladığımız adam şekerlerinin çocuk şekerlerinden daha güzel ve lezzetli olduğu yıllar.
Ve gerçekten saat 9 – 10 dedin mi bitiyor gibiydi bayram ekonomik güçlükten mi ya da yorgunluktan mıdır öğlen olmadan şekerin bittiğini söyleyen evler olurdu.
Şimdi her bayram her taraf adam şekeri ama…
Şimdi çocuklar ellerinde tabletleriyle evde bekliyorlar amcaları dayıları ya da komşularını. Hangisinin kaç para bayram harçlığı vereceğinin hesabını toplamını yapıyorlar ve toplanan bayram harçlığıyla hangi akıllı telefonu ya da tableti alabileceklerinin hesabında.
Eski bayramlar yok sitemi değil bu eski adamlar yok derdi de değil çocuklar değişti en çok ve çocuklar değiştikçe sokaklar da onlarla birlikte yitip gitti.
Şimdi her bayram, her sokak çocuklarını arıyor.
En çok elinde renkli renkli poşetleriyle adam şekeri toplayan bayram çocuklarını.