- 28-07-2016 19:59
- 116
Olağanüstü hallerin olağan meselelerine boğulmuş gidiyoruz. Herkes bir şey söylüyor. Düşene vuran, vurmakla yetinmeyip ezip üstünden silindirle geçenler bir yana, akıl hocalığına soyunup giyotinin başına geçen ne çok cellât varmış.
Cellâtlığa en çok ve en başta soyunanlar da şimdi boynu giyotine yatırılmışların dün ki dostları… Hepsinden acısı bu olmalı.
Herkese aklı fazla gelmiş olacak ki akıl veren verene.
Bir akıl hocalığıdır ki almış başını gidiyor.
Kapatılan, el konulan kurumlar, gözaltına alınan, tutuklanan memurlar, işçiler.
Kimse de “ne oluyor demeye?” bile cesaret kalmış değil.
Bugünün günah keçileri düne kadar süt verirken herkes o sütün altına kovasını koşturmayı biliyordu.
Şimdi ne oldu da herkes o süt topladığı kovalarını her gün daha fazla kurulan darağaçlarının altına tekmeyle devrilen tabureye dönüştürdü.
Milat diyorlar.
Neymiş efendim hükümet, kimleri FETÖ’den yargılayıp gözaltına alacağına karar verirken 17 – 25 Aralık operasyonlarını milat almalıymış.
Niye? O güne değin masumlar mıydı?
Bir sabah uyanıp içlerine şeytanın kaçtığını mı görmüşlerdi?
Herkesin miladı farklı ve temelde kendini kurtarmaya dönük.
Şimdi soruyorum size hangi milat ya da kimin miladı?
Kendi adıma şunu çok net söyleyebilirim;
28 Şubat süreci ve daha da öncesinde, Refah Partisi ve Hükümetine karşı İsrail yanlısı bir tavır takındıklarını ve açıklamalar yaptıklarını bugün gibi hatırlıyorum.
28 Şubat sürecinde, Müslümanlara “başı ezilecek küçük bir grup” dediklerini, ben o dönem üniversitede başörtüsü eylemlerinde dayak yerken, kendilerine mensup başörtülü kızları dahil kıs kıs gülerek “kendinizi tatmin etmekten başka bir şey yapmıyorsunuz” dediklerini ve her zaman güçten yana olduklarını çok iyi hatırlıyorum.
Her zaman ve her yerde İsrail ve Amerika yanlısı bir tutum sahibi olduklarını çok iyi hatırlıyorum.
Toplumda kendilerinden olmayan ve sadece İslami cemaatlere kan kusturduklarını, İslami cemaatler dışında bütün oluşum ve örgütlenmelere karşı ise hoşgörü politikasını güttüklerini çok iyi hatırlıyorum.
Dinler arası diyalog sloganıyla bütün dinlerle barışık ama kendi dindaşlarıyla hep bir savaş içinde olduklarını çok iyi hatırlıyorum.
Ne oldu, 17 Aralık sabahında içlerine şeytan mı kaçtı da o günü milat sayalım?
Milat nedir? Mit ve Hakan Fidan’a dönük operasyon mu milat?
Daha geriye gidin, kaset çirkinlikleriyle insanların yatak odalarına girerek siyaseti dizayn etmeye çalıştıkları dönem mi?
Daha de evvelinde Kürt meselesi ve çözüm sürecini sabote etmeleri mi?
Daha da evveli, Ergenekon Balyoz Operasyonları mı, 28 Şubat süreci mi?
Şimdi herkes şeytan çıkarma ayinine düşmüş de ağız dolusu küfrederken kendini kurtaracak milatlar belirliyor, günah çıkarmaya çalışıyor.
Milat mı arıyorsunuz vicdanlarınıza danışın.
Belki o sizi daha gerilere, henüz çıkar ve menfaatle bezenmemiş akıl ve kalplerinizin saflığına götürür de sorarsınız.
Kürt olduğu için kendi üstadının adını zikretmeyen ve ziyaret etmeyi “içime sindiremedim” diyen birini, “Türklük gururum Said-i Nursi'nin ziyaretine gidip elini öpmeme engel oldu” diyen bir milliyetçiliği ve o milliyetçiliğin ardına düşmeyi milat sayın.
Masum değiller. Ve masum olmadıklarını hepimiz biliyorduk.
Kimse bugün, günah çıkarıp onlardan yıkanmaya çalışanları savunmasın.
Arınç darbe sonrası "Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz" dedi.
Hadi itiraf edin siz ne zaman öğrendiniz? Ve söyleyin hadi size ne diyelim?