- 21-04-2021 10:51
- 21-04-2021 10:52
- 190
Yıllardır Hasankeyf’in bir bütün olarak doğal şekli ile korunması için mücadele ettim.
Su katılmamış, mücadelesinin önüne arkasına hiçbir ek konulmasına şüphe bile oluşturmamış, saf, temiz ve iyi niyetli bir çevreci ve bir kültürel miras savunucusu olarak Hasankeyf’in geleceğine ilişkin hayallerim gerçekleşmedi.
Kesinlikle amacım günümüzde en çok ihtiyaç duyulan elektriği üretecek büyük bir projeye karşı çıkmak değildi.
Yıllardır ilimizde yatırımlar yapılması ve şehrimizin kalkınması için çabalayan biri olarak Bölgenin en büyük yatırımını engeleme gibi bir niyetim yoktu.
Sadece Ilısu Barajının yaratacağı olumsuz çevresel etkilere karşıydım.
Bu gün gelinen noktada bir çevreci olarak verdiğim mücadelemde ne kadar haklı olduğumu görebiliyorum.
Çünkü Hasankeyf, kurtarılan birkaç eser ve yukarı şehrin bir kısmı dışında sular altında kaldı.
Kim ne derse desin Hasankeyf’in o muhteşem büyüsü bir bütün olarak yok artık.
Hasankeyf’te sular altına kalan eserler arasında iki köprü de bulunmaktaydı.
Birisi Artuklulara ait Dicle Mehri üzerindeki ilk ve dünyada bir benzeri olmayan açılıp kapanan taş köprü, ikincisi de karayolu ulaşımının yapıldığı 60-70 yıllık köprüydü.
Sular altınada kalan bu köprüler yerine Türkiye’nin en uzun 4. köprüsü özelliğine sahip 1001 metrelik bir köprü inşa edildi.
Hafta sonu Devletin zirvesi, köprü açılışını görkemli bir şekilde gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Huber Köşkü'nden canlı bağlantıyla katıldığı Hasankeyf-2 Köprüsü Açılış Töreni'ne, Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Ak Parti Batman Milletvekili Ziver Özdemir, Batman Valisi Hulusi Şahin, Ak Parti Batman İl Başkanı Akif Gür, Hasankeyf Kaymakamı Şenol Öztürk katıldı.
Ilısu Barajı kapsamında bu köprü bile başlı başına büyük bir yatırımdır elbette.
Ama keşke bu köprünün yanı başındaki eski köprüler de suyun altında kalmamış olsaydı.
Çünkü hiçbir eser, diğer bir eserin yerini dolduramaz.
Yeni köprünün elbette kendisine göre özellikleri ve ihtişamı var ancak dski köprülerin de aynı şekilde kendilerine has özellikleri ve önemi vardı.
Geleceğimize ve ortak değerlere sahip çıkmak elbette hepimizin görevi.
Değerleri mukayese etmeden, olabildiğince eski ve yeniyi bir arada yaşatmayı başarabilmek gerekir.
Ilısu Barajından sonra özelikle Hasankeyf ve civarındaki coğrafyada eski ve yeni adına çok büyük değişim yaşandı.
Bu değişimi kimisi benimsemiyor kimisi de benimsiyor, doğaldır. Elbette önemli olan, birbirimizi anlayabilmemizdir.
Herkesin görüş ve düşüncelerine değer verip saygı duymaktır.
Ben şahsen Hasankeyf’in doğal şekli ile korunması, çevre ve kültürel mirası korunması adına geçmişte verdiğim samimi ve içten mücadele ve emeğimi halen çok yerinde bir tutum olarak görüyorum.
Tarihsel gelişmeler karşısında doğru olduğuna inandığım düşünceleri dobra bir şekilde her ortam ve koşulda dile getirme erdemini ortaya koydum.
Hasankeyf için birlikte yola çıktığımız özellikle bir kaç kişi gibi rüzgarın yönüne göre dümen de çevirmedim.
Hasankeyf her zaman benim için özel hassasiyeti olan bir mesele oldu.
Ben vicdanımın sesine kulak vererek elimden gelen çabayı açıkça ortaya koydum.
Her ne kadar Hasankeyf’e ilişkin hayallarim gerçek olmadıysa da insanı sorumluluğumu zamanında yerine getirdiğim için bugün vicdanım rahattır.