Hatice Türkan ile barışmak mı?

Hatice Türkan ile barışmak mı?

Beni tanıyan ve yazılarımı okuyanlar her zaman ve her koşulda barıştan yana olduğumu bilir.

Hatta çatışma ve sorunları çözmek adına geçmişte önemli bir kurumda ombbudsmanlık da yapmışlığım vardır.

Bu nedenle kimseyle kolay kolay çatışmam.

Tabi bir kişi hariç.

Hatice Türkan’la çatışmamın sebebi kişisel değil, hem Batman Sonsöz Gazetesinin emekçilerinin hem gazete patronunun hak ve hukukunu korumak amaçlıdır.

Diğer amacım da şehrimizde tartışma ve eleştiri kültürüne, ayrıca demokrasiye katkı sunmaktır

Bu nedenle Hatice Türkan ile barışmak, ABD ve Rusya arasındaki soğuk savaşı sonlandırmak kadar zor ve imkansızdır, benim için.

Batman Valisi Sayın Ekrem Canalp, gazetemizi ziyaret etmiş, Hatice Türkan ile aramızdaki yazı düellolarının artık barışla sonuçlandırılması gerektiğini belirtmiş, Türkan’a da artık projelerini açıklaması gerektiğini söylemişti. Sayın Genel Yayın Yönetmenimiz lütufda bulunarak ‘Recep Kavuş’a cevabımdır’ başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Yazıyı bir kez okudum, hiçbir proje görmedim.

Bir daha okudum, bir şey anlamadım.

Başkasına okuttum, o da elle tutulur bir proje olmadığını söyledi.

Türkan hanım yazısının sonunda barışa hazır olduğunu ve düellonun son bulması adına birilerini barış yemeği için inisiyatif almaya çağırmış.

Bu yazıdan sonra ikimizin ortak bir okuru, barış yemeğinin hayalini kurmuş ve adeta bir senaryo gibi kaleme almış;   

Barış Yemeği:

Batman’ın akşam rüzgârı, şehri serinletirken, iki yazar Hatice Türkan ve Recep Kavuş, yıllarca süren tatlı bir çekişmeye nokta koyacakları bir buluşma için bir araya geliyordu.

Herkesin merakla beklediği o barış yemeği, sonunda gerçekleşiyordu. Bir birine kızarak yazdıkları yazılardan sonra, ilk kez göz göze gelip, bir masada karşı karşıya oturacaklardı.

Batman’ın en işlek caddesinin 1. sınıf lokantası, ilk kez iki gazeteci konuğunu ağırlıyordu.

Türkan, garsona gülümseyerek menüyü istemişti.

Recep ise siparişi vermek için acele etmiyordu.

Biraz da, bu buluşmanın nasıl sonuçlanacağını merak ediyordu.

Türkan, gülümseyerek “Gerçekten barış için bir aradayız değil mi? Yani, bu kadar yazı düellosundan sonra bir arada olmamız tuhaf değil mi, Recep Bey?" dedi.

Recep biraz şaşkın ama zorla barış masasına oturtulmuş hissi ile "Yani, her yönü ile tuhaf ama evet, bu sefer zor da olsa barış masasındayız” diye cevapladı.

Recep “Sen barışmamızla ilgili ne hissediyorsun?” diye sordu.

Türkan da “Ben bunu çoktan istiyordum. Ama şunu da bilmen gerekir, bu gazetenin genel yayın yönetmeni benim. İstediğim zaman istediğim yazını sansürleyip yayınlamayabilirim. O zaman dikkatli ol. Çünkü her an, her yazımda seni hedef alabilirim! Nasıl olsa gazete patronu dahil kimse yazılarımı sansürleyemez" diyerek, Recep Kavuş’a adeta gözdağı veriyordu.

Recep Bey, Türkan’dan korkmadığını belli etmemek için gülümsedi. “Biliyorum bu gazetede ancak ben sana karşı gelebilirim. Ama siz beni kovmayı ve yazılarımı kesmeyi göze alamazsınız. Ben 35 yıllık ilkeli bir gazeteciyim. Adeta nesli tükenmişlerden biriyim, bu camiada. Sizin bir koltuğunuz olabilir ama benim de arkamda binlerce okur ve destekçim var. Yazdığım yazılar insanı her zaman harekete geçirebiliyor. Benim yerimi dolduracak birini bulsan beni çoktan kovmuştun” dedi.

Türkan, kafasını eğerek “Biliyorum, biliyorum... Ama aslında seni kızdırmaya çalışmıyorum, sadece biraz ortamı neşelendirmek istedim. Hem, sen Batman’a mal olmuş birisin hakkını yiyemem” diyerek Recep’in gönlünü almaya çalıştı.

Garson, siparişleri almak üzere yaklaştı.

Recep Bey, hızla menüyü inceledi.

“Peki, barış yemeği çerçevesinde tatlı bir şeyler söylemek gerekirse, senin yazıların da bazen bana çikolatalı kek gibi geliyor. Tatlı ama biraz ağır. Biraz daha hafif olsan, çok daha iyi olurdu!” dedi.

Türkan, gözlerini kısıp “Demek ki yazılarım çikolatalı kek ha? O zaman, senin yazıların da bazen tam bir ekler pastası gibi tadı veriyor ama bir yudumda bitiyor! Ama kabul ediyorum, bazen ağır oluyorum” dedi.

Recep Bey kahkahasını tutamayarak, "Bu kadar tatlı eleştirinin altında durabileceğimi sanmıyordum ama seninle konuşmak her zaman eğlenceli” diyerek şaka yaptı.

Türkan ise gülerek “Eğlenceli mi? Bazen yazdığın yazılarla, Batman’da kaybolmuş bir pazar arabasını arıyormuş gibi hissediyorum! Ama buna rağmen, bir araya gelmek de pek fena olmadı. Hangi genel yayın yönetmeni bu kadar çaba harcar ki?” dedi.

Recep, kafasını sallayarak “Ben bu yemeğe oturmayacaktım aslında. Ama belki bu barış yemeğimiz Batman’daki tüm gazetecilere örnek olabilir, onlar da bir araya gelir, unutmayın her yazar kendi yazısındaki barışı arar” diyerek cevap verdi.

İki düellocu yazar bir süre sessiz kaldı.

Siparişleri geldi.

Her şey istedikleri gibiydi.

Her ikisi de memnun bir şekilde, birbirlerine bakarak güldü.

Türkan, çatallarını alırken “Ne dersin, gerçekten bu düello yazılarından bir kitap yazsak? Hem senin keskin yazılarını, hem benim biraz dağınık mizahımı birleştirsek, belki Batman’ın tartışma ve eleştiri kültürüne, ironiyi kaldırma kültürüne bir şeyler kazandırabiliriz. Hem, bu yemeğin de bir kazancı olur!" dedi.

Recep Bey “Bence ikimizin adının olduğu bir kitap fikri fena olmaz. Kim bilir, belki de seni ve beni bu örnek çalışmamızdan dolayı uluslararası bir ödüle layık görürler!" diyerek gülümsedi.

Birbirlerine bakıp, bu masada yazı savaşlarının son bulduğunu anlamışlardı.

Birlikte, okurlardan gelen yorumları okumuşlardı.

Okurlarına düello yazıları ile mizah keyfini yaşatan bu tatlı çekişmeleri, belki daha çok birleştirici olmuştu.

Bu barış yemeği sadece bir yemekten ibaret değildi.

Bu yemek, şehirdeki barış arzusunu pekiştirmişti.

Şehri güldürme ve Batman’a katkı sağlama isteği, birbirlerinin yazılarındaki eğlenceli çekişmelerin ötesine geçmişti.

Kendilerini yemekte bir araya getiren dostlarına teşekkür ederek birbirlerine mutlu bir şekilde iyi akşamlar dilediler.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ