- 01-06-2014 22:20
- 150
“Gelin gülle başlayalım atalara uyarak/ Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine/ Bir anda yükselen bir bülbül sesi/ -Erken erken karlar ortasında/ Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta-/ Bana geri getirir eski günleri/ ...Paslanmış demir bir kapı açılır/ Küf tutmuş kilitler gıcırdarken/ Ta karanlıklar içinde birden/ Bir türkü gibi yükselirsin sen/ Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken/ Söyleyemediğim ateşten kelimeleri/ Şuuraltım patlamış bir bomba gibi/ Saçar ortalığa zamanın/ Ağaran saçın toz toprağını” S. Karakoç (Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine)
Söze gülle başlamak, eskilerin, o naif insanların sözü güle terk etmek inceliğindeki nezaketiydi. Gülden sonra sözü alır ve devam ederlerdi.
Şimdi sahibini ve nerde okuduğumu hatırlayamadığım “Çabamın yegane ve tek ödülü yine kendidir” sözünün ilk okuduğumda beni nasıl çarptığını bugün gibi hatırlarım. O zamanlar 28 Şubat sürecinin en sıcak dönemleri ve üniversite öğrencisiyim. Eskilerin deyimiyle anarşik yuvası diye tanımlanan üniversitelerden birinde öğrenciliğimde dersler hariç her şeyle ilgiliyiz. İddialıyız, heyecanlıyız, oldu olacak hedefe doğru yürüyoruz. Hedef nedir? Her birimiz için farklı da olsa odaklandığımız sonucun birkaç adım yakınındayız nerdeyse. Tabi bu bazılarımız için YÖK gibi bir darbe kurumunun feshi, kimilerimiz için başörtüsü özgürlüğü kimilerimiz için de parasız eğitim hakkı vs.
O zaman önüme düşen “Çabamın yegâne ve tek ödülü yine kendidir” cümlesi bir anda bütün eylemimin rengini değiştirmiş bütün o heyecana yeni bir yön ve renk katmıştı. Artık ulaşılacak bir yer yoktu. İnilecek bir durak, varılacak bir liman yoktu artık. Hatta çok iyi hatırlıyorum o zamanlar Nazım Hikmet’in Mavi Liman adlı şiirini, Allah rahmet eylesin, Cem Karaca’nın o güzel sesiyle dinlediğimde bütün adımlarım başta havada kalmış ardından yere daha bir sağlam basarak devam etmişti.
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın...
Elbette Nazım kim bilir ne demeye çalışmış Cem Karaca nereye varmış çok düşünmemiştim ama ilk söz ile birlikte düşündüğümde bütün o limanlar, bütün kıyılar silinip gitmişti aklımdan artık kimse o limana çıkaramayacaktı beni. Aslında o liman yoktu. Aslında varılacak bir yer bir durak bir istasyon yoktu. Hayat ve adına yaşamak denilen o her gün ertelenen ölümlerimiz o yoldan ibaretti ve esas olan o yolu ne kadar güzel ne kadar anlamlı yürüdüğümüzdü, yoldan ne aldığımız ve de yola ne verdiğimizdi. O yolu yürürken okuduğunuz şiirdi, çaldığınız ıslık ya da duyduğunuz melodi aldığınız nefesti. Herkes yol üstünde derme çatma kurduğu yolcu hanlarının evimiz olduğuna inandırmaya çalışırken bizi, hanlarını bize temizlettirip bizimle zenginleştirip kapı önüne bırakmaktan fazlası değildi o illüzyonlar.
***
2001 yılında yayına başlayan ve 2004 yılında Batman Gazetesiyle birleşen Sonsöz gazetesi 10 yıl sonra yine kendi adıyla yeniden o yolu yürümeye başladı. Bu yolun yolcularından biri olarak inanıyor ve umut ediyorum ki Sonsöz, Batman’da gazetecilik adına cesur, ahlaklı ve özgün bir gazetecilik örneği olarak sayılacak, adını en kısa zamanda en üstlere yazacaktır.
Şimdiden hayırlı olmasını diliyor buradan naçizane düşüncelerimi sizinle paylaşmaktan keyif duyacağımı belirtmek istiyorum. Tüm gazete arkadaşlarıma başarılar dilerken çok uzun soluklu olacak bu yayın birlikteliğinin söz ortaklığının hayırla vesile olmasını temenni ediyorum.