- 29-06-2018 21:48
- 24
Dinin direği, bedenin gıdası, Allah katında ibadetlerin en makbulü, inananın miracı, kişinin Allah en yakın olduğu an Namazdır.
Yapılması en kolay ancak nefse en ağır geldiği içinde ihmal edilen ibadet de namazdır.
Şeytanın en fazla zoruna giden ve kişinin bu ibadeti yerine getirmesin diye en fazla mesai harcadığı ibadet yine namazdır.
Yüce Allah:
“Namazı ancak Allah’tan hakkıyla korkanlara ağır gelmez.” (bakara 45)
“Namaz insanı kötülüklerden ve kötü sözlerden alıkoyar.” (Müminun 9)
Akıl ve baliğ olan her Müslüman’ın üzerine farz olduğu terkinde büyük günah inkarında kişinin dinden çıktığı ibadet de namazdır. Sadece hayız ve nislı bayanlar (temizlendikten sonra kaza etmeleri gerekir) sayılı günlerde namaz kılmazlar.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“İman ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır.” (Müslim, Ebu Davud)
“Münafıklarla bizim aramızdaki ahid namazdır.” (Tirmizi, Nesei)
Bedeni bir ibadet olan namaz, abdest alınmasıyla temizlik yapıldığı, beş vakit olmasıyla zamanın öneminin hatırlatıldığı, kılınışıyla tüm vücudun spor yaptığı bedene en fazla faydalı olan ibadet yine namazdır.
Biz Müslümanlar ibadetleri Allah’ın rızasını kazanmak için yerine getiririz. O demişse yapar, yasaklamışsa yapmamaya çaba gösteririz.
Oğlunun her istediğini yerine getiren, en iyi okul ve öğretmenlerle eğitimi için hiçbir masraftan kaçınmayan baba manevi konularda “Müslüman çocuğu, ileride öğrenir” diyerek bilmesi ve yapması gerekenleri hep öteleştirmişti.
Çocuk babasını mahcup etmemiş başarıdan başarıya koşmuş, ilk, orta, lise derken üniversiteyi bitirmiş Fransa’da eğitimini tamamlamak üzere bu ülkeye gitmişti.
Okulun ilk günlerinde sınıf arkadaşı bir kızla tanışmış, arkadaş olmuş, onlara misafir olmaya, hafta sonları evlerinde kalmaya, nihayetinde ona evlenme teklifinde bulunmuştu.
Evlenme teklifi karşısında kız:
“Ben Hıristiyan’ım sense Müslüman’sın dinini değiştirmezsen seninle evlenmem” deyince oğlan uzun bir düşünceden sonra kıza olan aşkından dolayı dinini değiştirmeye karar verir ve babasına şöyle bir mektup yazar.
“… Babacığın ben Hıristiyan olmaya karar verdin, doğrumu yanlış mı yaptım bilmiyorum. Eğer doğru veya yanlış bir şey yapmışsam bil ki bundan seninde emeğin vardır... Dünyam için yanı bedenime lazım olanın fazlasını verdin, ancak ruhum yanı maneviyatım için hiçbir şey veremdin… ”
İki genç evlenir, arada zaman geçer ve Fransız eş kocasına:
“Bu seneki tatilimizi Türkiye’de geçirelim, anne-baban ile de tanışırız” der. İstanbul la sultan Ahmet meydanına öğle vakti gelirler. Öğle ezanı okunur, millet camiye gider kızda caminin bir köşesinde olan biteni seyir eder. Namaz biter cemaat dağılır kız imam efendinin yanına gider ve:
“Bu okunan ne idi?” hoca
“Ezan idi, Müslümanlar bununla namaza çağırılırlar.” Kız manasını sorunca hoca efendi: “Allah büyüktün, Allah büyüktür ondan başka Allah olmadığına ve Hz. Muhammed ssallallahu aleyhi ve sellemın onun kulu ve resulu olduğuna şahadet ederim, namaza gelin Kurtuluşa gelin…” ezanın manasını anlatır kız; “kıldığınıza ne denilir?”
Hoca: “Buna namaz denilir, cemaatle kılındığında en önde imam olur.” “neden imam?” hoca “Çünkü onun ilmi ve bilgisi diğerlerinden fasladır.” Kız; “Niye herkes omuz omuza dizildi, saygın kişilerin yerleri nerede?” hoca “Bizde insanlar arasında ayırım yapılmaz. İmam en öne geçer geri kalanlar onu arkasında bir hizada dururlar…” kız soruyor Hoca efendi ezanın manasını, Namazda imamın önemin, safların duruşunu, namazın manasını, maddi ve manevi boyutunu ve sorulan tüm sorulara güzelce cevap veriyordu. Bu durum karşısında çok etkilenen kız kocasına:
“Kusura bakma Allah’tan başka hiç kimsenin büyüklüğünü kabul etmeyen, ilim adamına, saf tutulmasıyla insanlar arasında eşitliğe önem veren… Bir dini bırakmana şaşarım… Müslüman olmaya karar verdim, eğer sende Müslüman olursan bu evlilik devam eder yoksa yolumuz buradan ayrılır deyince kocası, “Ezan sesiyle beraber kendime geldim bunu sana nasıl anlatacağım diye düşünüyordum, Allah senden razı olsun” der ve beraberce kelime-i şehadet getirip Müslüman olurlar.