- 25-09-2014 21:46
- 118
İnsan ilişkide olduğu ya da olmadığı muhataplarının kendisine dönük davranışların niteliğinden yine kendi sorumludur. Siz tutum ve davranışlarınıza dışınızdakilerin size nasıl davranacağını belirleyen farkında olun ya da olmayın bunu büyük kısmını oluşturan en birincil kişisinizdir. Bunu muhatabınıza söylemekle değil muhatabınıza nasıl davrandığınızla belirlersiniz.
Mesela bir kafede ödediğiniz 3 liralık hesap karşılığı oturduğunuz sürece size hizmet eden garsona onu satın almış gibi bir davranış, onun size hizmet ederken yüzünü ekşitir ve bu ekşiliğin temel kaynağı sizin kabalığınız olur. Bundan şikayet etmeye hakkınız yoktur.
Kendi layığınızı kendiniz tayin edersiniz. Er ya da geç hayata ve içindeki tüm olgulara dönük her bir hamleniz çok güçlü bir bumerang gibi döner size. Bu bumerangın en dar anınızda sizi bir güçlükten kurtarması olasıyken en olmadık anda sizi öldürme olasılığı da vardır.
Hani hepiniz duymuşsunuzdur evren ve insan yaratıldığından beri havaya düşen her bir ses kaybolmuyor havada gezinip duruyor. Tıpkı ses misali hayata karşı her bir hamlenizde aynı şekilde etkisini görmeseniz duymasanız da hayatın içinde devinip duruyor ve bir yerlerde iyi ya da kötü bir şeylere sebep oluyor. Bu sebeplerin ortaya çıkardığı sonuçlardan birinin tekrar size dönmeyeceğini sanmayın. Dönecek be kendi elinizle ya kendinizi kurtarmış ya da kendinizi vurmuş olacaksınız.
Hayatta bulacağınız karşılım ya da yankı sesinizden farklı az ya da çok olmayacaktır.
Yolda gelirken abimin neden hizmet sektöründe hizmetin kalitesiz olduğunu biliyor musun diye sormasıyla aklımda devinen düşüncelerin vardığı yerdir yukarda yazdıklarım. Çünkü diyor hizmet sektöründe çalışanların çoğu kendilerini aşağılanmış hissediyorlar. Ve bu duygu yaptıkları işi sevmemeye verdikleri hizmeti özensiz ve niteliksiz göz boyama biçiminde yapmaya yol açıyor.
Peki hizmet sektöründeki insanın aşağılanmış olduğunu düşünmesi haksız mı dersiniz. Maalesef değil. Maalesef bize hizmet eden insana kaba davranıyor hor görüyor ve insanı aşağılıyoruz. Onun içindir ki “Çaycılığı Profesörlüğe Tercih Etti” diye haberler okuyoruz. Böyle bir haberin bilinçaltına verdiği mesaj nedir dersiniz? Çaycılığı aşağılayan, her gün önünüze onlarca çay bırakan insanı hor gören, küçümseyen bir algı yok mu bu haberin arka planında ya da hepimizin bilinçaltında.
Haberin özeti “Veysel Berk, Stanford Üniversitesi’nden aldığı profesörlük teklifini reddedip 8 ay önce Türkiye’ye döndü. Berk, bir yanda kanserli hücreleri takip edebilecek mikroskobu geliştiren bir profesör, diğer yandan girişimcilik ruhuyla vatanını tercih eden bir çaycı! Berk, bir alışveriş merkezinde açtığı ‘Çaycı’ isimli dükkânında 1 liraya çay satıyor” şeklinde manşete çıkabiliyor.
Eminim birçoğunuz böyle bir haberi okuduğunda ilk kıyasınız ekonomiktir. Profesörlükten ve 1 liraya sattığı çaydan ne kazanır? İşin ilginç tarafı aynı adamı Anadolu Jet Magazin dergisinde “Işık Mikroskobundan Ev Temizliğine” diye okuyup aslında söz konusu zatın profesör olmadığını çaycı olmadığını vs. okuyunca daha da saçma buldum. Ne yapmaya çalışıyor dedim.
Esas konu bu olmamakla birlikte haberciliğin yalan yanlış şekilde nasıl bir algı yönetimine yol açtığını buradan görebilirsiniz.
Esas mevzuumuza dönersek, aşağılanması gereken hangisi çaycı ya da temizlikçiniz mi? Yoksa bilim insanı ya da çaycı olmak konusunda her birinizin yaptığı ekonomik gelir kıyaslaması mı? Ne ürettiğiniz ve kendinizi nerede mutlu hissettiğinizin hiç önemi yok mu?
Geçen yıl Fatih Ortaokulunda gençlere yönelik yapılan toplantıya benim gibi mesleğini tanıtmak üzere katılan Sena Türkoğlu’nun söyledikleri benim gibi gençlerinde çoğu zaman unuttuğumuz önemli bir şeyi hatırlatmıştı. Ne yaparsanız yapın ne kazandığınız değil kendinizi nasıl hissettiğiniz nerde mutlu olduğunuzdur önemli olan. Ama tabi kazandıklarınızın çokluğuyla etrafınızda size hizmet insanları aşağılamak ve ezmek sizi mutlu ediyor sanıyorsanız. Siz iflah olmaz bir mutsuzsunuz…