- 12-08-2024 17:15
- 12-08-2024 17:18
- 188
“Sonra sisler arasında zamanın, zeminin boğuculuğuna, her şeyin kendi gürültüsünü yaşadığı bu aymazlığa, acımasızlığa savruluyordu insan. Ne varsa bu sessizlikte olup bitiyordu.“
Sesi kesilenlerin ve sessizliğin romanı bu sözlerle başlıyor.
Veysi Boran’ın İki Meltem Arasında adlı kitabı, Sadullah Bey’in 1926 senesinde bir sabah namazı sonrası zorunlu olarak yerini yurdunu, çok sevdiği konağını ve vadisini bırakmasıyla başlayan göçünün hikâyesidir.
Batman’ın yaz sıcağından bunaldığım ve klimanın yapay rüzgârına esir kaldığım bir sırada Veysi Boran’ın kitabını okumaya başladığımda, Mereto Dağının zirvesinden kopup gelen bir dağ meltemini hissettim.
Bu sayede 4 kuşak geçmişe gittim. Dedemin babası da Sadullah bey ile aynı dönemde aynı kaderi paylaşmıştı ama Sadullah bey kadar şanslı değildi.
Dedemin babası konağına isabet eden top mermisi ile fermanın çıktığını öğrenerek, Suriye’ye kaçmıştı.
Romanı okudukça her satırında bir hatıradan bir hatıra tekrarlandı gözümde;
“Kutsal kitapların iltifatına mazhar olmuş, bağrından peygamber çıkarmış, kadim ve kadir topraklar! bir zamanlar bu ucsuz bucaksız ovalar sularla dolu denizlermiş. Nuh’un gemisi buralarda yüzermiş. Belki bu ovalar bir kez daha sularla dolu denizler dolacak, Nuh’un gemisi gelip buralardan geçecekmiş“
Bu satırları okurken Ilısu Barajıyla yok edilen Hasankeyf’in tarihi ve Dicle Vadisi aklıma geldi.
Bu kutsal topraklarda yeniden kıyametin kopuşu, insanlığın doğuşu yeniden inşa edilişini düşledim.
“Vadi meltemi; dalları, otları, çiçekleri hafifçe sağa sola yatırırken yaprak hışırtılarından, uçuşan börtü böcekten, kuş cıvıltılarından, arkalara dolaşan sudan senfoni, düşünceleri örtüp güneşi çekilene dek vadiden bir ucundan bir diğer ucuna eser, hava kararmaya başladığında da dağın zirvesine çeker. Gece ise dağ meltemi yamaçlardan vadiye iner, hesapsızca salınarak enginlere, ufka doğru hareket eder, oradan hangi dağların yamaçlarına dolup, hangi bedenlere, boşluklara değmeye, neleri kendi rengine boyamaya giderdi. Yere düşmüş sesleri toplayıp bunları duyacak kulaklar, taşıyacak bedenler bulacak, gereksiz olanları kara deliklere süpürecekti. “
Yaşar Kemal’in ve Mehmet Uzun’un kaleminden dökülmüş satırları okuyormuşum gibi hissettim.
Veysi Boran öyle akıcı bir dil ve üslupla anlatıyor ki kitabı başından da ortasından ya da sonunda bile okumaya başlasan, aynı kapıya çıkıyorsun.
İstanbul’da kaldığı 3 katlı binada Sadullah bey’in memleket sevdasının bir deryaya dönüşmesi ile sonlanan kitap, büyük bir merak oluşturuyor insanda.
Sadullah bey toprağına, vadisine konağına ve geride bıraktığı sevenlerine kavuştu mu?
Romanın kahramanları Huri, Pamuk, Behram, Vusulat, Teyfo, Destan, Bekir, Naci, Sadık ve Mahir karakterleri, adeta yakınlarımızdan ve tanıdıklarımızdan birileri gibi…
İki meltem arasında kalan bir ailenin yaşanan acılar arasında nasıl birer birer sağır oluşunun anlatıldığı kitapta; yazar Boran, Mezopotamya’nın tüm renklerini bir araya getirerek normal hayattaki o yumuşak dil ve entelektüel kişiliği ile bu ilk romanında bize iyi bir yazar olduğunu da ispatlamış oldu.
Roman kendini özetleyecek bir cümleyi de içinde barındırıyor;
"Uçurumların dibi, hatıralarını taşıyamadığından düşüp parçalanmış bedenlerle doluydu."
Mehmet Veysi Boran'nin ilk romanı İki Meltem Arasında, Everest yayınlarından çıktı.
Batman’da Kültür ve Bilge Kırtasiyesinden temin edebilirsiniz.
Bir solukta okuyacağınıza inandığım bu kitap, bu yaz günlerinde bir meltem gibi gelecek sizlere.
Tebrikler Sayın Boran, kitaplarınızın devamını dilerim.