- 09-10-2016 19:17
- 134
Bugün Diyarbakır Caddesi ve trafik konusunda dikkatimi çeken ve canımı sıkan birkaç konuyu yazmak istedim.
Herkesin yüzlerce defa tanık olduğu, belki basit gibi görünen ama ilimize yakışmayan ve ilgililerin de es geçtiği vaziyetlerimiz var.
Kahvehane kültürü olmayan ve Site (TPAO) gibi yeşil bir alana sahip olmayan şehrin insanları olarak tek gezi güzergâhımız Diyarbakır caddesidir.
Yüzlerce aile, günün yorgunluğunu ve stresini atmak ya da yürüyüş amacıyla, akşamları bu caddemize akıyor.
Ayaküstü sohbet eden, banklarda kısa mola veren ve alışveriş yapan yüzlerce insana tanıklık ediyoruz her akşam…
Şehrin en işlek yeri…
Şehrin can damarı desek yalan olmaz.
Sözün özü; Diyarbakır Caddesi özellikle akşamları güzel bir ambiyansa sahip diyebiliriz.
Ancak bu ambiyansı bozan durumlar olduğunu söylemiştim.
Belediye Vizyon projesi kapsamında Diyarbakır Caddesini dizayn ederken Avrupa’daki Caddeleri örnek almış ve bisiklet yolu da unutulmamıştı. Hem araçların trafikte rahatlıkla akması hem de yayaların rahatsız olmaması için böyle bir çalışmaya imza atmıştı.
Bu minicik yolumuz gayet şık ama malesef boş. Çünkü; bisiklet ve motosikletliler bu yolu kullanmıyor.
İnsan yoğunluğunun en çok olduğu saatlerde bile onlarca bisiklet ve motosiklet sürücüsü, yayaların kullandığı kaldırımları tercih ediyor. Bu durum kazalara davetiye çıkarıyor.
Yayalara korna çalmalar, ‘yol ver’ çıkışları sıkça yaşanıyor.
Bisiklet ve motosiklet sürücüleri neden kendi yollarını kullanmıyorlar?
Yayaların yürüyüş zevkine engel olup tehlike oluşturan bu sürücülere ilgililer neden ses çıkarmıyor?
Diyarbakır Caddesinde bizi üzen ikinci vaziyet hız tutkunları…
Hız tutkunları, özellikle trafiğin en yoğun olduğu saatlerde Diyarbakır Caddesindeki huzurlu havayı motosiklet sesiyle bölüyorlar!
Sadece trafiği tehlikeye atmıyorlar; milleti de huzursuz ediyorlar.
Diyarbakır Caddesini, İstanbul Kadıköy Bağdat Caddesine çevirmek isteyen bu hız tutkunlarına dur denmeyecek mi?
Emniyet trafik ekiplerinin bu konuda bir çalışması olmuş mu?
Üçüncü vaziyet…
Durum Suriyelilerle alakalı…
Çömçe Kavşağından Batman parka kadar dilenen Suriyeli kadın ve çocuklar var. Bu kadın ve çocuklar Diyarbakır Caddesinin müdavimleri haline geldi.
Caddeden en son ayrılan onlar…
Kadınlar, bebek ve küçük çocuklarını da dilenmeye alet ediyorlar.
Tek başına dilenen 8-12 yaşlarında kızlar var.
Sadece Diyarbakır Caddesinde değil her yerde, her köşe başında her an karşımıza çıkabiliyorlar.
Türkiye’nin her yerinde durum aynı deyip bu mazerete mi sığınacağız?
Ailelerinin yokluk nedeniyle sahip çıkmayıp sokağa saldıkları küçük yaştaki kızları, sokaklara teslim etmek doğru mu?
Dördüncü vaziyet…
Şehir içi ulaşım…
Minibüsler hem çok yolcu alıyor hem de trafiği resmen felç ediyor.
Minibüsçü dostlarım kızabilir ama durum bu…
Tıka basa yolcu almak yolculara eziyettir.
Belli bir limit aşılmamalı.
En önemli şikâyet konusu belirlenen durakların dışında yapılan yolcu indir-bindir vaziyetleri… Cadde ortasında, sokak aralarında durak olayına bağlı kalmadan yolcu almak ve indirmek kazalara davetiye çıkarıyor. Şehir içi minibüslerin bazılarında kaza izlerine sıkça tanık oluyoruz.
Demem o ki; trafik kurallarına ve durak olayına ciddiyetle eğilmeliyiz.
Denizi, Belgrat ormanları veya kordon boyuna sahip olmayan insanlar olarak Diyarbakır caddesiyle avunup duruyoruz.
Çoğumuza da yetiyor aslında…
Çünkü böyle alıştık.
Ancak Batman’a gelen yerli ve yabancılar için bu durum olağan mı?
Hiç sanmıyorum.
Bu meseleler bile kent kültüründen, insan sevgisinden ne kadar uzak olduğumuzun birkaç örneği olarak karşımızda duruyor.
Zabıta ve trafik ekipleri bu meseleleri kolaylıkla çözebilir.