- 17-06-2023 00:01
- 21-06-2023 15:31
- 5186
Tarihin çeşitli yönlerinin üzerinde düşünmek ve anlamaya çalışmak, hem günümüzü hem de geleceğimizi analiz etme konusunda son derece önemlidir. Yaşadığımız birçok olayın kökeni, çok eski tarihlere hatta tarihöncesi döneme kadar uzanmaktadır.
Dünyanın farklı kıtalarındaki insan toplulukları için tarihin çok farklı biçimde geliştiğini hepimiz biliyoruz. Farklı kıtalarda farklı kültür ve inançları benimsemiş, farklı diller konuşan, farklı işlerle meşgul olan insan toplulukları hep var oldu.
Bazı kıtalarda metal aletlere sahip okuma-yazma bilen sanayi toplumları, buna karşın bazı kıtalarda okuma-yazma bilmeyen çiftçilikle uğraşan toplumlar ve bazı kıtalarda ise avcı-toplayıcı olan topluluklar ortaya çıktı. Bu farklılıklar ve çeşitlilikler tarihsel olgulardır. Bu olgular tarihsel süreç içerisinde kimi topluluklar için avantaja kimileri için de dezavantaja dönüşmüştür.
Bu eşitsizliğin izdüşümünü yaşadığımız çağda da en çıplak haliyle görebiliyoruz. Örneğin; metal aletleri elinde bulunduran sanayileşmiş ve okur-yazar olan topluluklar, elindeki gücü kullanarak diğer toplulukları egemenlikleri altına almış ya da yok etmiştir. Böylece; pek çok insan topluluğu kültürüyle, diliyle, inancıyla, farklı yaşam tarzıyla yeryüzünden silindi. Bazıları tamamen yok olurken bazılarının da sadece kültür kırıntısı kaldı.
Bu sebeple; tarih, farklı insan topluluklarının anılarını ve izlerini taşıyan bir mezarlık gibidir.
Aynı zamanda tarih, sadece geçmişin karanlık tarafından ibaret değildir. Geçmişe baktığımızda farklı toplulukların, kültürel kimliklerin, büyük liderlerin ve sanatçıların ortaya çıktığı bir platformdur. Bu nedenle; tarihin insanlık için muazzam miras olduğunu da söyleyebilirim.
Tarihe dair soruların cevaplarının peşine düşerken, bazen bir kitap, film veya belgesel bize beklenmedik bir şekilde aydınlanma sunar ve tarihe yeni bir perspektiften bakmamızı sağlar.
Jared Diamond’ un “ Tüfek, Mikrop ve Çelik ”adlı efsanevi kitabı da tam bu minvalde bir eser. Yazar kitabında, “İnsanlar, neden farklı bölgelerde farklı hızda ve farklı biçimde gelişti?” sorusunun cevabını arıyor. Ayrıca insanlık tarihini derinlemesine anlatır ve birçok önemli konuya odaklanır.
Bu konular içerisinde coğrafi faktörlerin, teknolojik ilerlemenin ve kültürel etkileşimin insanlık tarihinin şekillenmesindeki belirleyici rolünü vurgular. Buna ek olarak, coğrafi faktörlerin insanların gelişimindeki önemli rolünü derinlemesine inceler. Örneğin; iklim, bitki örtüsü gibi coğrafi faktörler, bir bölgenin tarım ve hayvancılık potansiyelini önemli derecede belirler. Bu gün bile, teknolojik ilerlemenin güçlü etkisine rağmen bu faktörlerin etkisini gözlemleyebiliyoruz.
Doğal kaynakların çok yaygın olduğu bölgeler gelişebiliyorken; doğal kaynakların kısıtlı olduğu yerlerin gelişememesi bu durumu güzel bir şekilde örneklemekte.
Teknolojinin medeniyetler arasındaki güç dengesini nasıl etkilediği de kitapta ele alınan bir diğer önemli konudur. Teknoloji, ekonomik ve politik açıdan güçlü ülkeler arasındaki farkı belirleyen bir etkendir. Teknolojik aletlerin, Avrupalıların ve Amerikalıların dünya hâkimiyetini sağlama yolunda önemli bir faktör olmuştur. Yazar bu durumu sadece teknolojik gelişmelere bağlamıyor. Aynı zamanda, kültürel ve sosyal etkileşimlerin de önemini vurguluyor.
Yaşadığımız çağda globaleşmeyle birlikte bilgi ve kültür alış verişi daha da hızlanmıştır. Bu da medeniyetlerin gelişiminde daha eşitlikçi bir ortam yaratır.
Kitap, hala karşılaştığımız küresel eşitsizliklerin kökenine ışık tutarak ekonomik ve sosyal açıdan güçlü olan ülkelerin tarihteki avantajlarının bir sonucu olarak hala ayrıcalıklarını sürdürdüklerini gösteriyor, bize.
Sonuç olarak; Diamond’ un “ Tüfek, Mikrop ve Çelik ”adlı kitabı, insanlık tarihine ve çağımıza dair derin bir anlayış sunan etkileyici bir eserdir. Yazarın isabetli yorumları ve analizleri; günümüz dünyasının nasıl şekillendiğini anlamamıza yardımcı olur. Ayrıca bizi, geçmişin izini sürmeye ve geleceğe katkıda bulunmaya teşvik eder.
Yazımı kitaptan bir alıntıyla noktalıyorum:
“çağdaş dünyayı fetihler, salgın hastalıklar ve soykırımlar yoluyla biçimleyen şey eşit olmayan halklar arasında ki karşılıklı ilişkilerin tarihidir.” (syf. 5)